Surlar Ve Deniz
körler ülkesinin tam karşısında
çünkü gören olmadı seni benden başka duran kent sevgilim nicedir surların çevirdiği denize doğru kurdum barbar çadırını bekliyorum bekliyorum bembeyaz bir yapının omuzlarına konacak kartal kapına dikilmiş boynuzlarıyla kara koç başı hırslı kalkan ve hasret ve tutku ve bitip tükenmez ayrılığa inatla kafa tutan bakısların tozlarına bulanmış ağaç heykeli olan gövdemle içinden görmek istiyorum seni dinlemek daha da bir güze doğru çimenlerinden geçen serin esintiyi yıkanmak derin saatlerinde denizinin yarı aydınlık sokaklarından geçmek ve eski bir balıkçının uslanmaz merakıyla ağ atmak akşama karşı sularına yanan alnımı su mermerinin karnına koymak ve uyumak yorgun savaşçının tütün ve barut kokusuyla uyumak bir hayvanın karlı sınırlarını aşmak bir yaza doğru saklı kent bıktım seni kuşatan kendi çadırlarından kör kılıcına tuğlalarla örülmüş yanık surlardan bıktım bana uzaklığı öğreten di’li geçmisiyle zamanın yazılmış kuşatma günlüklerinden taş perdeleriyle bir gize doğru yelken açan kent göremiyorum seni |