gümüş mavigiden bir kadın için ‘’ boynunda gümüş taşıyordu ‘’ dedikleri ölü bir adam tanıyorum diviti hokkası şiiri kurudu kaldı ardından bakan kadınlar ‘’ hiçbir kelam etmedi ‘’ deseler de yazdıkları okunur olsaydı fincandan kayıklar yüzdürdükleri o kadınla o şehirden giden rüzgara saçlarını verirdi ‘’ bundan mütevellit ‘’ kimseye söylemedim hatıratını oysa asırlar sonrasına uyanacakları bu uykudan dem geceye düşen her izin aklını alırdı ikimizinse öcünü aldı şimdi gökyüzünde çığırtkan kuşlarla oynayan bulutlar gibi devasa kemik yığınlarıyla dolu toprağın altında sabi bir ölüyüm ister bu hatıratı derle topla çöpe at ister ömrümüzün sonuna kadar sakla yani ne olur ki sonumuz bir varmışız baktın ki bir de yokmuşuz biraz gümüşümüz kararır içimizde gökyüzünün mavisi solar biraz yırtılır tül perdemiz ne gam içeri buyur ederiz bütün çıkanları pusuya düşen kelimeler dağılır bakmışsın başka köşelerde ağlarız hep yazmıştık bu sefer konuşuruz hem de Tanrının huzurunda gülmüş bakarsın yüzümüz çocuklarımıza gölgelikte bir akşam sefasında |
naif ve derin...
şiir, eleğini asmış duvarına.