Bekliyoruz
dokunduğun yerler morluk içerisinde...
kimse el sürmesin diye mi yaptın bunu, kıskançlık mıydı, elbette değil... bekliyoruz bekliyoruz kabuk bağlayarak dolmasını boşlukların... geçer diye öğrettiler hep, sevdiğin insanın dokunduğu yerleri umuyoruz, kimsenin üzerimize basmadan geçmesini ve umuyoruz, ayrılığın hasar bırakmadan teğet geçmesini. "dudağınızdan çıkan her kelime, yeni bir lisan oldu. ve geçer kelimesinin dilimize çevirisini, bin türlü umutlarla yaptık biz..." şöyle ki, sen karşıma geçip ismimi söylersin, sanki ismim yeniden selâ olarak verilir kulağıma... şimdi biz seninle oturup konuşmaya kalksak, sana, sen veya siz demeye yüzüm var fakat, kalbim yok... şu veya bu sebepten ismini gezdirsem dilimde, adın dudaklarıma uçuk olarak iner... susuyoruz, bekliyoruz... başka kimseye hissedemediğimiz bu duyguları, hissetmeye mi zorluyoruz kendimizi, elbette değil... zorluyoruz, bekliyoruz, hissetmek için kullanılan duyu organlarının rafa kalkıp, yeni bir duygu organının geleceği günü... dünyanın şeklini, karşımızdaki insanın belini sararak gösterdik hep böyle bir dünya, böyle bir hayat, böyle bir oluşum bu... çaresiz de olabilir, çare "sizde" olabilir... bekliyoruz bekliyoruz sizinle burun buruna durup... çünkü, bir şeyler yok olduğundan beri, nefes almak zor ve en doğal suni teneffüs, dudaklarından çıkan buhar... bekliyoruz, gözyaşlarıyla oluşmuş bir denizden kurtulmayı, beklediğimiz eski hayatlarımız mı, elbette değil... bekliyoruz, birinin çıkıp, " al bu senin kulun, bu senin elçin" demesini... ve böyle bir kadın yaratılmasını... Onur Budak |
Yürekten alkışlıyorum,
Saygılar sunarım................