AĞITŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İki genç birbirlerini çok ama çok severler. Nihayet anlaşırlar ve nişanlanırlar. Oğlanın bir hatası yüzünden araları açılır. Oğlan ne kadar özür dileyip yalvarsa da kız kabul etmez. Oğlan başkasıyla evlenir ve memleketi terk edip İstanbul’a yerleşir. Aradan on - on beş yıl geçer. Çağımızda iletişim araçlarının artması(telefon, internet vb…)sebebiyle tekrar iletişime geçerler. Oğlan kızı unutamadığını, hala çok sevdiğini ve görüşmek istediğini söyler. Aslında kız da onu seviyordur. Telefon görüşmesinin sonunda oğlan bana bir şeyler oluyor der ve telefonu kapatır. İşte o an Azrail pusudadır ve görevini yapmıştır. Oğlan vefat etmiştir. Kızın duygularını bir ağıtla dile getirmeye çalıştım. Saygılar…
Umutsuz mu gördün sevdiğim aşkı
Vebali üstüme yıktın da gittin Yalancı dünyanın sarayı köşkü Sizin olsun deyip çektin de gittin Buruk bir vedaymış o son sözlerin Mevsimsiz sarardı gülen yüzlerin Hayalime geldi mahzun gözlerin Hoşça kal der gibi baktın da gittin. Sıcacık bedeni kaplamış ayaz Üç kat giyinmiştin hem de bembeyaz Dualar ederek kıldılar namaz Omuzlar üstüne çıktın da gittin. Demek dünya değil, insanlar fani O yüzdendir ki bu gitmeler ani Cehennem mahşerde derlerdi hani Sen beni dünyada yaktın da gittin Azrail hünerli, şaşmaz avında Mağlup etti bizi aşk sınavında. Gönlüm ekilesi toprak tavında Gül yerine diken ektin de gittin. Gittin ya başımdan saçımı yoldum Susuz çiçek gibi sararıp soldum Sağ mıyım ölümü seçilmez oldum Sevdiğim boynumu büktün de gittin. Dermansız dertleri döşe uladım Alları çıkarıp siyah doladım Yağmura ne hacet, yeri suladım Gözlerime çeşme taktın da gittin. KEMAL AKGÜL(24.04.2012) |
kutlarım dost kalem
saygımla..