El-Evvel, El-Âhîr
Cenabı Hak evveldir, ahiriyle çelişmez,
Zat’ı Kibriya’sına, bir noksanlık erişmez. Zamandan ve mekândan, mevhumla mefhumlardan, O öyle bir Allah ki, münezzehtir bunlardan. Onun evveliyle ahiri, Zahiriyle batını, Birbirinin aynıyla, anlatmakta Zat’ını. Hiçbir hali yoktur ki, kendinden öne geçsin, Ya da geriye kalıp, tehir etsin bekletsin. Onun var olmadığı, hangi yer, hangi mekân? Kuşatıp kaplayana, hangi zaman hangi an? Bizler kulu olarak, neyi, nasıl anlasak? Bu güzel esmalara, alakasız kalmasak. Onu gizli kılan şey, aşikâr oluşudur, Tek bir olan varlığın, kesretle doluşudur. Gerçi çoklukta olan tüm varlıklar ondandır, Hiç biride o değil, fiille sıfatındandır. Her şeyin yaratıcısı, olmasıyla evveldir, Bu yaratma Zat’ına, ne mani ne engeldir. Tüm işlerin kendine, dönmesiyle ahirdir, Evvellik ve ahirlik, ona göre hep birdir. Tüm ilahi isimler, zuhuru hikmetinden Bu da vücut hükmünün, mutlaklık cihetinden, Tüm ilahi isimler, evvel ahir arası, Tecelli edişleri, zuhur yeri burası. . Bu durum vücudunun, hükmünün mutlaklığı, Cihetinden bilinir, bu da; Tevhidin bağı. Müşahitler bilir ki, Evvel-i Celal-ullah, Azamet sahibinin, Ahir-i cemal-ullah. Evvel de o ahir de, zahir de o batında, Cemlerin camisidir ve illa ki Zat’ında. Rabbim cümlemizi, sırlarıyla yaşatsın, Böyle bir cami ile bizi sarıp kuşatsın. 17.03.2012…Mustafa Yaralı |