BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 20
Metin, alevi bir kardeşimizdi
çok da önemli değil ama senin adına bakılırsa sen de alevisin galiba bizim şimdiye kadar en iyi arkadaşlarımız hep alevilerden oldu. çok iyi kardeşliğimiz oldu onlarla. Seyit, bunları duymaktan mutlu oldum daha önce de alevi olduğumu okulda da söylemiştim bunda gocunacak korkacak bir şey yok ama insanlarımızın çoğu bilinçsiz ve ön yargılı bu konuda hele buranın insanı hem bu konuda bilgisi az hem bu konularda oldukça yobaz bunun için de dışarıdakilere pek de söylemiyorum alevi olduğumu ama çok teşekkür ediyorum sana ve ayrıca yengemize beni böyle kabullendiğiniz için şimdi sen anlat biraz kendini Trabzonlu olduğuna göre sen de laz olmalısın Hasan öğretmen, gülümseyerek elhamdulillah lazım dedi adım Temel değil ama ben de bir laz kadar kurnazım diyerek espiri yaptı Eyyuboğlu soyadı sana bir şey ifade ediyor mu dedi Hasan evet, ediyor, dedi Seyit Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyyuboğlu bravo seyit öğretmenim işte bildiğin o Eyyuboğulları benim öz be öz dayılarımdır yapma ya, dedi şaşkınlıkla Seyit demek dayıların ha sonra da bir şiirin dörtlüğünü okudu önde zeytin ağaçları arkasında yar seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar yar yar hay diline yüreğine sağlık Seyit’im işte ben bu dizeleri yazan Bedri Rahmi dayımın yeğeniyim Trabzon dendi mi Eyyuboğlu sülalesi akla gelir zaten üç büyük sülale var Trabzon’da Eyyuboğulları Yılmazlar ve Ulusoylar kısmet olursa eğer birlikte gezeriz bir gün Trabzonu ve yaylalarımızı elbette, dedi Seyit ben de hep merak etmişimdir Karadeniz’i oralara arkadaşlarımız gitti ama bilemiyorum nerelerdedirler şimdi derken güzel gözlü Esmasını düşündü. Hasan öğretmen yerinden yay gibi fırlayıp ayağa kalktı haydi, bize gidiyoruz diyerek Seyit’ baktı balcı’nın oğlu Seyit öğretmen ne olur Hasan kardeş bu defalık beni bağışla bugün olmasın söz veriyorum okullar yeniden açılınca mutlaka size geleceğim suyu ısıtmıştım birazdan banyo yapıp dinleneceğim tamam, dedi Hasan öğretmen bana göre hava hoş da bakalım ne diyecek bana yengen neyse, haydi bana müsaade çok iyi oldu bu sohbetimiz de seni daha da yakından tanımış oldum bundan sonra sadece arkadaşımız değil aynı zamanda bir kardeşimizsin bir ihtiyacın olursa buradayız senin yanındayız Seyit kucaklayıp sarıldı Hasan öğretmene sizler de benim kardeşlerimsiniz selam söyle yengemize pardon kardeşime, dedi. Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Silvan’da da günler baskı altında zulüm altında işkence altında geçiyordu balcı’nın oğlu Seyit öğretmen bir şey yapamamanın ses çıkaramamanın ve yuvasında korkak ürkek pısırık bir fare gibi yaşamanın ezikliğini hissediyordu bu baskı altında bin bir umut ve heyecanla başladığı mesleğinde öğrencilerine küçük masum beyinlere bildiklerini öğretip istediğini veremiyordu her hangi bir kimse hakkında en uyduruk yalan iftira bile ciddiye alınıyor ve kişiler hakkında sözüm ona yasal işlem yapılıyordu yani tutuklanıyordu yani hapse atılıyordu yani işkence edilip öldürülüyordu ve de kimse ama hiç kimse buna karşı gelip dur diyemiyor engel olamıyordu askerlerin baskısı her kesimden insanı bir korku potasında eritmişti herkes buna ayak uydurup yaşıyordu ve şu veya bu şekilde buna ayak uyduranlardan biri de balcı’nın oğlu Seyit’di ve o, bu teslimiyetçiliğine bu suskunluğuna ve bu korkaklığına bir anlam veremiyor kendine şaşıp kahrediyordu öğretmen arkadaşı Trabzonlu Hasan’ın davetine gidemedi uzun süre ama yılbaşı gecesinde Hasan’ın eşi Ayşe de ısrar edince misafir oldu kendilerine kar yağmasının birkaç gün durması ve kente giden yolların açılmasıyla yeniden gazete okumaya başladılar Erdal Eren henüz on yedi yaşındaydı yaşamla ilgili gelecekle ilgili ne varsa henüz yolun başındaydı gazetedeki en son fotoğrafında iki yana düşmüştü elleri en masum bakışlarıyla kameraya değil bir boşluğa bakıyordu gözleri bıraksalar annesinin memesine saldıracaktı bıraksalar annesinin şefkat dolu kucağına sığınacaktı bir serçe kadar ürkekti kırıktı kanatları yok edilmişti umutları henüz bir kızın ellerine bile dokunmamış elleri uyduruk bir bahaneyle silahla kirletildi. öyle yazıyordu gazetede sözüm ona bir çatışma sırasında bir askeri yaralamıştı Erdal Eren henüz on yedi yaşındaydı umutları idealleri vardı bir arkadaşı faşistler tarafından vurulmuştu bunu protesto için bir yürüyüş vardı sekiz ay önceki bu yürüyüşe tüm masumluğu tüm çocukluğu ile Erdal Eren de katıldı birden ortalık karıştı ve birileri birileriyle çatıştı Erdal masum Erdal çocuk Erdal günahsız çatışanların niye çatıştığını bile anlamamıştı korkup kaçmaya çalışmıştı yakalanıp yargılanıp suçlu bulunup hapse atılmıştı ve yaşından dolayı ve çocukluğundan dolayı sübyanlar koğuşuna konmuştu ve Silvan’da karların yolları kapattığı zamanda gazetelerin okunamadığı kimsenin dışarıya çıkamadığı günlerde evren cuntası Erdal Eren’i henüz bir kızın eline eli bile değmeyeni masum bakışlı çocuğu idam etmek istiyordu neyse ki henüz var olan namuslu avukatlar bu haksızlığa ve bu hukuksuzluğa itiraz ediyordu Erdal Eren henüz on yedi yaşındaydı bu yaşta çocuklar asılamazdı itiraz dilekçesi Kenan Evren’in önüne gitti son sözü o söyleyecekti ilgilenmedi bile elinin tersiyle itti ve askeri mahkeme uyduruk bir bilirkişiden röntgen cihazının temizliğinden sorumlu hademeden Erdal Eren’in kemik yaşının on sekiz olduğu raporunu aldı ve dört gün sonra bebek çocuk masum Erdal Eren idam edildi ve cuntanın başı Kenan Evren bunu soran gazetecilere asmayalım da besleyelim mi, dedi. DEVAM EDECEK... |