BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 30
bu kez
Seyit’i askıdan indirdiler falakaya yatırdılar ayaklarının altı patlayıncaya kadar meşe odunu sopasıyla vurdular arada bir durup kendi aralarında konuşuyorlardı tok sesli olan devrem, dedi ben bu gece sabaha kadar bu Rus tohumunu öldürmeden durmayacağım sabahleyin de bunun leşini koyduğumun amirin önüne koyacağım orospu çocuğu kendi adamları olunca dayanamıyor hemen içeri gelip neşemize limon sıkıyor yerde yatmakta olan Seyit’in üzerine eğilip evet, Seyit efendi ölümün yaklaşıyor bu gece seni öldürmeyi düşünüyordum ama şu anda vazgeçtim göz altı sürenin dolmasına daha on yedi gün var nerden baksan on gün daha elimizdesin tatmadığın işkenceleri de tattıracağım sana yerinde olsam konuşurdum sorulanlara cevap verip kurtulurdum… askeri cuntanın göz altı süresini otuz güne çıkardığını biliyordu işkenceci kendisine henüz on yedi günün var dediğine göre on üç gündür buradaydı babam haber almıştır şimdi, dedi içinden belki de birilerini devreye sokmuştur en azından kesinlikle bir avukat tutmuştur yoldaşlarım dudu mu acaba ablam duyurmuştur onlara da ya Esma? güzel gözlü kız nerededir şimdi? kendi kendisiyle konuşmayı sürdürdü o böyle hayallere dalmışken işkencecilerin sorduklarını konuştuklarını duymuyordu bile demek ki, dedi içinden aşk nasıl güçlü bir duyguymuş ki ve Esma gönlüne nasıl taht kurmuştu ki şu koşullarda bile işkence altında onu düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi onun da istediği bu değil miydi? dünya görüşümden dolayı devrimci oluşumdan işçiden ve köylüden yana olduğumdan işkencedeyim direneceğim direnmeliyim partim örgütüm ve Esma için devrimci duruşumu ve direncimi ispat etmeliyim işkencecilerin ikisi tutup kollarından Seyit’i ayağa kaldırdılar yürümesi için zorladılar ayaklarının altının derisi sopa darbesinden patlamış kanıyordu ne kadar istese de Seyit üzerine basamıyordu yerden sürükleyerek başka bir yere götürdüler ıslak ve tuzlu bir zeminde döverek zorla yürüttüler patlamış kanlı derisiyle tuzlu yüzeye bastıkça sanki binlerce keskin cam parçasına basıyormuş gibi sanki keskin bıçaklar üzerinde yürüyormuş gibi ayaklarının acısını ta yüreğinde duyuyordu bütün gücü ve iradesiyle dayanmaya çalışıyordu sonra aklına ince demir çubuk üzerinde uzanan Hint fakirleri geldi sonra çocukken köyde yaşlılardan duyduğu ateşler üzerinde yalınayak yürüyen keramet sahibi evliyalar pirler erenler geldi demek ki, dedi burada bir bağışıklık söz konusu zorlarsam kendimi ayakta tutarsam irademi alışırım tuzlu su işkencesine belki ama öyle olmadı daha fazla dayanamadı ve iki işkencecinin kolları arasında bayıldı kendisine geldiğinde aynı ıslak zemin üzerinde gözleri bağlı yatıyordu tüh, tüh, tüh seni ne hale getirmişler böyle diyen bir sesi duydu tanıdı daha önce kendisine çok iyi davranan amirdi amir devam etti ne dedim hemşehrim ben sana ya abuk subuk bir iki yalan uydur katıldığın bir iki eylemin adını ver tanıdığın bir iki devrimcinin adını söyle yoksa da uydur birkaç tane kurtul rahat et sen de ben de Seyit yattığı yerden bitkin bir sesle ne o işkenceci köpeklerine ne de iyi adam rolünü oynayan senin gibi sahte bir hemşehrime verilecek hesabım edilecek itirafım yok benim amir yerde kıvranmış yatan Seyit’in karın boşluğuna rast gele tekmeler savurdu küfürler ederek tehditler savurarak konuştu peki, sen bilirsin orospu çocuğu, dedi daha ne kadar dayanabileceğini sanıyorsun buradan sağ çıkmayı düşünüyorsan aldanıyorsun tabi itiraf etmezsen eğer… itiraf et anlat bildiklerini söyle o isimleri imzala ifadeni çık git buradan en kötü ihtimalle tutuklanıp cezaevine gidersin ama hiç olmasa orada arkadaşlarını ve görüşüne gelecek olan anneni babanı akrabalarını görürsün sen konuşmayıp sustukça sorulanlara cevap vermedikçe buradan çıkamazsın buradan çıkmadıkça da baban dışarıda değil üç gün yüz üç gün de beklese görüşemezsin, diyerek Seyit’ öylece bırakıp gitti Seyit, yeni bir bilgiye erişmişti babası buradaydı gelmişti ve işkenceci amir belki de kendisini etkilemek için böyle uyduruk bir haber vermişti duygusallığa yer yok, dedi içinden baban da olsa dışarıda bekleyen direnişini sürdüreceksin ayakta kalıp bedelini ödeyip günü geldiğinde özgürlüğüne kavuşunca herkesi istediğin kadar nasılsa göreceksin ne kadar daha zaman geçti kestiremiyordu iki işkenceci yeniden gelip Seyit’in kollarına girdi kelepçelerini çözüp sürüyerek alt kattaki hücreye atıp gitti. DEVAM EDECEK... |