BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 21
balcı’nın oğlu Seyit öğretmen
Erdal Eren’in masum bakışlı fotoğrafının olduğu gazeteyi yana bıraktı gözlerinden yaşlar aktı akan göz yaşı değil hiçbir şey yapmayan sadece gazeteden okuyan Seyit öğretmenin yüzüne inmiş bir tokattı yazıklar olsun sana Seyit, dedi kendi kendine nerdesin ne yapıyorsun kendine gel be! hani ideallerin hani sınıf bilincin hani kavgadaki direncin hani devrimci kişiliğin hani yoldaşların hani arkadaşların neden orada değilsin öğretmen olmak devletten maaş almak yedi ay çalışıp beş ay tatil yapmak bu kadar mı önemliydi senin için yazıklar olsun sana okuduğun kitaplara inandığın ustalara girdiğin o kavgalara utanmalısın ve şimdiye kadar sustuğun için de şimdiden sonra hepten susmalı lal olmalısın halkına böyle bir zulüm yaşatan devletin daha on yedisinde bir çocuğu asan celladın ve sesini çıkarmayan bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen bir milletin öğretmeni olacaksan ol be! Esma görse seni bu durumda elinde mavzeri dağların doruklarında artık hiç güler miydi yüzüne bakar mıydı öyle sevecen gözlerine kendine gel Seyit öğretmen kendine! şimdi evinde tek başınaydı kafasının içi zonkluyordu bir yanda on yedisinde pırıl pırıl yüreği elinde dar ağacına giden Erdal Eren’in gençliği bir yanda yoksul balcı babasının ve suskun annesinin çok istedikleri öğretmenliği duruyordu ve balcı’nın oğlu Seyit öğretmen mesleğinin üçüncü ayında Silvan’da zemheri soğuğunda yüreği ile beyni arasında müthiş bir çelişki yaşıyordu Nazım’ın şiirini okudu ezberinden kahrederek yalnızlığına suskunluğuna ve eli kolu bağlılığına… düşmesin bizimle yola evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar bıraksınlar peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar… yani, bu sensin Seyit efendi, dedi yeniden kendi yüreğinin kabuğunda yaşayan sensin Nazım’ın şiirini okuyunca tuhaf fikirlere kapılıp duygulandı ve eline kağıdı kalemi alıp o güne kadar hiç yapmadığı bir şeyi yaptı kağıdın başına büyük harflerle kocaman ERDAL EREN’İM yazdı Erdalım gül dalım ölüme erenim ama murada eremeyenim cellat geçirirken ipi boynuna gözlerine bakmadı mı bu masum yavruya kıyarsam cehennemde değilse bile vicdanımla yanarım kavrulurum diye korkmadı mı ah, Erdalım ah, gül dalım ben olsaydım keşke yerinde ben yirmi yaşımdayım sen on yedisinde ben on sekiz olmuştum sen olamayacaksın ben on dokuz olmuştum sen göremeyeceksin ben yirmi oldum şimdi sen bilemeyeceksin ben bir kızın elini tuttum ben bir kızın gözlerine baktım ben bir kızın ince beline sarıldım sen tutamayacak bakamayacak sarılamayacaksın ama yine de kıskanıyorum seni çünkü sen on yedi yaşınla o hüzünlü bakışınla bundan sonra binlerce kızın gönlünde yaşayacaksın hüzünlü de olsa bakışların sen o gözlerinle yıllarca celladının ve ona bunu yaptıranların yüreklerine korku salacaksın Erdalım gül dalım yine de üzüldüm sana genç yoldaşım diyorum ki ben olsaydım keşke yerinde ve ben ölseydim senin yerine… ne yazdığına neler karaladığına bakmadı bile uzandığı yatağında ne zaman uyumuştu bilemiyordu çalan saatin sesiyle uyandı tıraş olup saçını taradı canı kahvaltı istemedi aç karnına çıkıp okula gitti. öğretmenliğinin ilk yarı yıl tatilinde ne kendisi gidebildi memleketine ne de anne babası gelebildi yoğun kar yağışı vardı ve gidiş yolları kapalıydı on sekiz günlük tatilin ilk on gününde hiç dışarı çıkmadı son haftasında çarşıya gidip gazete aldı telefonla anne ve babasını bir de Gülten ablasını aradı gazeteler yazabilecekleri kadar haber yazıyordu üzerlerinde korkunç bir baskı ve sansür vardı her şey her haber her konu cunta hükümetinin istediği yönde yazılıyordu dernekler ve sendikalar ve tüm partiler yasaklıydı Kenan Evren ülkenin çeşitli illerini geziyor her gittiği yerde halkı toplatıp konuşma yapıyordu ülkenin tümü dilsizdi konuşan tek kişi Kenan Evren’di her konuşmasında kürsüye elinde taşıdığı Kuran’la çıkıyordu bırakın sağı solu bırakın komünizmi faşizmi iyi bir müslüman olun sessiz olup evinizde oturun ve dualarınızı okuyun gibi sözler ediyordu. geldiğinin ilk günü yaptığı konuşmada irticai tehlikelerden söz etmişti ama şimdi kendisi imam hatip liseleri açıyor ve Kuran’ı elinden düşürmüyordu balcı’nın oğlu Seyit öğretmen gazetelerden takip ediyor olsa da ülkede yaşananları okudukça yakalanan hapislere atılan tutuklanan isimleri duydukça inanılmaz bir ağrı hissediyordu yüreğinde çarşıdan evine dönerken Hasan öğretmenin evine uğradı DEVAM EDECEK... |