BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN
ŞİİR DİLİYLE YAZDIĞIM VE BİR İKİ BÖLÜMÜNÜ TAM BİR YIL ÖNCE BURADA YAYINLADIĞIM SONRA DEVAMINI GETİRMEDİĞİM BU 12 EYLÜL ROMANIMIN TAMAMINI BÖLÜMLER HALİNDE BEĞENİNİZE SUNMAK İSTİYORUM. YAŞI UYGUN OLANLAR O GÜNLERİ BİR KEZ DAHA HATIRLAMIŞ OLUR, GENÇ KUŞAKLAR DA BİRAZ DAHA BİLGİLENMİŞ OLUR… SAYGILARIMLA.
BİR SİLİNDİR GEÇTİ ÜZERİMİZDEN 1 Şşşşiitt, sesiyle geldi kendine bakındı ötesine berisine bu ses yabancı değildi öne doğru eğildi gördü ki hiç kimse değil kendi gölgesiydi ona böyle seslenen. En umutsuz anında can katar gibi canına ses veren. Durdu, düşündü o an, insan, insan olduğu andan bu ses miydi acep ilk duyduğu insandan? Hatırladın mı beni yıllar, yıllar önce seni bir tramvay durağında gençliğinin ilk çağında durdurup konuşmuştum doğrusu, artık benimle dost olup ikrar verip konuşacağını sanmıştım. Hatırladım, dedi Seyit balcı’nın oğlu Seyit biraz da utanarak gölgesine bakarak ve o an gölgesini kaybetmemek için gözlerini gökyüzüne dikti güneşin bol olduğu bir noktaya gitti. Siz farkında olmasanız da, dedi gölge yıllarca izledim dinledim sizi yani ikinizi Kimlerden söz ediyorsun? Senden ve benden başka kim var burada? dedi balcı’nın oğlu Seyit Bunca yıldır anlamamışsın farkına varmamışsın dedi gölge Senin diğer eşinden parçalanmış kişiliğinden söz ediyorum Bak bana, bir taneyim işte içim dışım bir benim neysem o’yum Hiç değişmedim gümüşe altına suya toprağa da düşsem değişmez benim rengim yani demem o ki efendim, sen kendi içinde ikiye bölünmüşsün bence ve bu yüzdendir ki mutsuzluğu hak ettiğini sanıyorsun kendince ve bu yüzdendir ki tutunamadın bir dala devam edemedin kavgaya öyle değil mi ama? Ne işin vardı senin yıllarca karşısında direndiğin bu Kapitalist sistemin sıcak kuş tüyü yatağında ve de rezaletler batağında? Henüz yeni açıldı dilim, güneşli günlerdeki arkadaşım balcı’nın oğlu Seyit’im. Daha neler neler anlatacağım seni sonuna kadar eleştirip yoracağım. Sırası geldiğinde haklı olduğum yerde yerden yere vuracağım. Alınmadan, darılmadan yok olmadan beni dinleyecek kendinle hesaplaşacaksın geç olmadan. Çünkü, anlatılacak olan senin hikayendir bu hikaye tekmili birden Balcı’nın oğlu Seyit’indir. Bu memleketin ahvali tam da senden sorulur Seyit. aynı hikayenin içindesiniz ne sen onsuz ne o sensiz sen ve memleket birsiniz etle tırnak gibisiniz günahıyla sevabıyla bu memleket bu millet bu illet senindir senin eserindir. konuştukça dertleştikçe gördükçe anlayacaksın dünü, bugünü ve yarını. bu dün bu bugün bu yarın senindir milletinindir memleketinindir. Her insan ülkesinin ve tarihinin bir parçasıdır senin olduğun gibi. Gel istersen üşenmezsen bir yolculuğa çıkalım seninle hesaplaşalım önce geçmişle oturalım gelecekle Var mısın? Geçmişle hesaplaşmaya kararlı mısın? Bak, anlatayım sana her şeyi döneyim elli yıl öncesine köyüne gençliğine Sen sadece kulak ver ve dinle çünkü bu uzun bir hikaye Elbette sen istemezdin dört dağ arasında tanrının bile uzağında olan bu köyde doğmak ve tifoya ve kuşpalazına ve vereme karşı inadına yaşamak. Bir kış gecesi dağın, taşın derenin tepenin gökyüzünün bile beyazlarla örtüldüğü o soğuk beyaz gecede annenin kucağında inanılmaz yüksek ateşle havale geçirdin de “cin çarpmış Seyidimi” dedi annen hocaya götürdüler hemen annene göre hocanın sayesinde geçirdiğin yüz felci biraz düzeldi de izi kaldı yine de ağzının sağ yerinde… bir sen değil, orada o köyde herkesin hatırası kar ile ilgilidir tanrının bile unuttuğu o köy yedi ay boyunca karla örtülüdür ve bu uzun kış gecelerinin dili türküdür manidir öyküdür ve bu uzun kış gecelerinin birlikteliği sevgidir sevgidir sevgidir… Ve o kar tutsağı insanları koruyucusu evliyalar ve pirlerdir ve de adına kurbanlar kesilen taştan ağaçtan su’dan ziyaretlerdir. Hayber Kalası Cengi her gece okunurdu o evde bir de Kerem ile Aslı ve de Buyruk ve Hüsniye… Soğuk ve uzun kış gecelerinde en sıcak evlerden birinde yaşlı bilge bir ninenin dilinde Munzur gibi Karasu gibi Fırat gibi akardı gönüllere Arzu ile Kamber’in inanılmaz sevdaları. Masallardan duyardın başka diyarların varlığını. Oradaki insanların mutluluğu karıştırırdı minik aklını Oralarda kar yağmaz mıydı? Neden soğuktan açlıktan donup ölmekten ve de yoksulluktan söz edilmezdi? Sonra verem sonra tifo sonra kuşpalazı Sadece burada mı alırdı çocukların canını? Bunlar sadece burada mı yaşanıyordu? Sadece bu köyde mi cinler çocukları çarpıyordu? Birbirinden uzak sadece on beş evden ve altmış beş kişiden oluşan Bu köyde televizyon radyo gazete kitap öğretmen okul yoktu On beş evden ve altmış beş kişiden oluşan bu köyde bakkal oyuncak gazoz bisiklet dönme dolap yoktu. Bu köyde gün doğmadan kalkıp çalışan gün batınca uyuyan sonra yine çalışan yine çalışan anneler babalar vardı. Bu köyün en bilginleri askerliğini yapmış olanlardı bir tek onlar biliyorlardı şu dağların arkasında nice köylerin nice kasabaların nice şehirlerin olduğunu. DEVAM EDECEK... |