On Sekiz Mart Çanakkale DestanıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Açıklamalar:
Şimal Tacı: Bilimsel adı ’’Corona Borealis’’ olan Kuzey gök küresinin, Çoban ve Herkül takımyıldızları arasında yer alan takımyıldızıdır.Timur’un torunu olan Gökbilimci Uluğ Bey tarafından onbeşinci yüzyılda Semerkant’ta hazırlanan kataloğda Iklil adıyla geçer. Takımyıldızın en parlak yıldızı ise: Gemma’dır. Takım yıldızını oluşturan yıldızların diziliş biçimi ve ışıltısı bir tacı anımsattığından bu isim verilmiştir. Takımyıldızın parlak yıldız Gemma’dır. Hece sayısı: On dörtlü heceyle yazılan bu şiirde geçen: İngiliz başı çekmiş Fransız’la yarışta, Toprak kızıla dönmüş gördüğün her karışta! Beyitteki birinci mısranın hece sayısı hakkında tereddütlerin olacağını düşünerek bu açıklamayı gerekli görüyorum: İngiliz başı çekmiş Fransız’la yarışta... mısrasındaki sesli harf sayısı ilk bakışta 14 değil 13 gibi görülmektedir. Bu da ister istemez mısrada bir hece noksanlığı var mı? sorusunu akla getirmektedir. Mısra: İngiliz başı çekmiş Fransız ile yarışta... şeklinde de yazılabilirdi ancak o zaman görünüşte sesli harf sayısı 14 olurken aslında 15’ e çıkardı. Şöyle ki: Kral, Tren, Trakya, Fransa, Prene... gibi kelimelerin gerçek hece sayıları; aslında kelimedeki sesli harf sayısından bir fazladır. Çünkü şiir dilindeki vurguları: K(ı) ral, T(ı) rakya, F(ı) ransa... şeklindedir. İngiliz başı çekmiş Fransız’la yarışta... mısrasının yerine: İngiliz başı çekmiş Fransız ile yarışta... mısrasıyla beyit okunacak olursa özellikle sesli okunuştaki fonetik bozukluğunu daha iyi göreceksiniz. Sevgi ve saygılarımla. Dr. İrfan Yılmaz. TEKİRDAĞ. Firuze iki derya kuşanır Gelibolu, Yarımada kıbleden yaslanıyor şimale. Toprağı Rumeli’dir, havası Anadolu... Yadigâr bu vatana rengi kanayan lâle! Cennet’i anımsatan büyülü yarımada Sükûtuma da sebep, tüten efkârıma da... Seddülbahir’le başlar nihayeti Bolayır, Safir kesilmiş suya zümrüt yansıyan bayır. Kudret kalemi ancak çizerek dört kesmini Yeryüzüne düşürür derya fonlu resmini. Çevir yüzünü gitsin, kibri ahkâm kesenden; Bu El-Kaviyy mührünü sökemez beşer senden. Efsunkâr Şimal Tacı yedi yıldızlı hale Yalnız senin başına yakışır Çanakkale. İlahî bir lütuftur Çanakkale Boğazı, Mavi senin tülünde ne efsunkâr mavidir. Sanki ipek gergefte sülüs ve celî yazı Akışı şiir gibi... Kalemi semavîdir! Ege’yle Marmara’nın gökyâkutlu visali Hayallere sığmaz ki; düşte düşün misali! Amber buğulu Asya koparken Avrupa’dan, Suyuna miski katıp dökmüş altın kupadan. Mağribi güneşlerde tüllenen Marmara’yı Süzerken yanan gözler nasıl seçsin karayı! İbrişim sırmalanıp atlas kuşanan beden Göze nasıl görünür acaba gök kubbeden? İki derya coşkusu sığmaz hiçbir risale Cebelitarık seni kıskanır Çanakkale!... Beş bin yıllık tarihî antik kent Çanakkale Savaş ve afetlerle yıkılsa da doğrulmuş. Asırlarca ışığı sönmeyen bu meşale İlim irfan yuvası kültür ile yoğrulmuş. Karasi Beyliği’nden sancaksın Osmanlı’ya, Senin yazdığın tarih bu kadar mı şanlı ya!... Kilitbahir karşında şeklen yoncaya benzer, Suya aksi düşmesin gülden goncaya benzer. Var mı Kumkale gibi düşlerin en ırağı? Ege’den meltem alan Asya’nın son toprağı. Tarihî mirasından gönüllere kayan sır Eceabat ufkunda denize başka yansır! Cennetin bu köşesi nasıl uğrar işgale, Şeytanlara yasaklı, kutsaldır Çanakkale? Sömürgeci ve zalim itilaf devletleri, Dört kıtanın ifriti yamyamıyla beraber; İstanbul hayaline kesmişler biletleri, Mücadeleden yılmaz aslanlardan bîhaber! And içmişler birlikte Fransız İngiliz’i Nâmert elle, Cennet’ten koparmaya filizi! Avustralya, Senegal, Cezayir ve Kanada Gözlerini karartmış güç yetilmez inada. İngiliz’i anladık... istiladır emeli, Peki ya şu Zenci’ye, Hindu’ya ne demeli? Sökülmek isteniyor ki evlad-ı fatihan; Avuç içi karaya yüklenmiş cümle cihan! Meleklerin yurduna yakışmayan ahvale, Sükût ikrar dilidir kükresin Çanakkale! Yıl, bin dokuz yüz on beş: On sekiz mart zaferi! Çanakkale Boğazı Sırat Köprüsü’nden dar, Aslan kesildi o gün her Osmanlı neferi, Kumkale tarafından Seddülbahir’e kadar! Kilitbahir neresi. Yeni Zelanda nere?... Düşman boğaz sanıyor... Çelik kollu cendere! Zırhlı gemiler gelmiş dünyanın bir ucundan. Kartal pençeyle kaptı deryanın avucundan! Hangi tarih yâd etmez O vefakâr Nusrat’ı Döşediği mayınlar aratmadı Sırat’ı! Yarım Dünya geçiyor, Seyit Onbaşı davran Kaldır top mermisini tarihe yazsın Havran: Tek atışlık hakkın var, imkânın yok ikmale; Besmeleyle fırlat ki, gürlesin Çanakkale! Takdir-i İlahidir meleklerin yardımı, Komutanı Cebrail, bütün ordusu melek... Gemiler zırhlı diye payitahta vardı mı? Burası Çanakkale, tufan koparan felek! Vurulan Kara Belâ yan yattı tabak gibi Üç dakika içinde mekanı deniz dibi... Yarım Dünya diyorsan kaderi ondan farksız, Zırhından yara almış; dümeni kırık, çarksız. Dokuz savaş gemisi su içinde kavruldu, Mayın ve obüslerle kaderine savruldu. İfritlere acımaz yol vermiyor Cebrail, Yerden fışkıran derya göklere oldu nail. Düşmanları boğazda kahreden bu şelale, Nuh Nebi’den sonraki tufandır Çanakkale! Seddülbahir benzeri sarsıldı Anzak Koyu Sanki Kıyamet sesi, Sûr üflüyor İsrafil! Conkbayırı ve Kirte yazılmaz ömür boyu, Yer ve gökle beraber denizi sarmış gafil. Mermi mermiyi vurdu, süngü süngüyü yardı; Toprak yamyam kaynıyor kesilmez oldu ardı. Adım atacak yer yok Hindu ve Berberi’den, Anzak’la Kanada’lı koşturuyor geriden. İngiliz başı çekmiş Fransız’la yarışta Toprak kızıla dönmüş gördüğün her karışta! İnsanlığın utancı bitmez görünen bu şer Kıyameti kopmadan sanki kurulmuş Mahşer! Dabbe’tül Arz çağrısı gibi gelir Deccâl’e; Mehdi ve îman sende, vur gitsin Çanakkale! Gül kokulu diyardır şehitlerin mekânı Şehidim, meleklerden müjdelendi hediyen. Ecrini sunmak ister var mı bunun imkânı Vatan, şehitlerine minnettar ebediyen! Gök kuşağı nakşolsa makberin kemerine, Bahreynî inci mercan işlense mermerine, Sandukası arusek örtüsü sim işinden, Zemini yâkut olsa kubbesi fil dişinden: Şehadeti Tevhid’le tattığı andan beri Firdevs müjdesi alan ne yapsın ki makberi? Şehide, Medine’nin münevver bucağından İki Cihan Güneşi yer vermiş kucağından! Rahat uyusun diye uğramasın ihmale, Gül-i Rana kokusu başkadır Çanakkale Şükranla okunsa da şehitlerin destanı Kan sızan hecelere kalem nasıl dokunsun? Fatiha’yla duayla ruhların serbest anı Sana ithaf edilip kaç bin kere okunsun? Şehadete ererken duyduğun kutlu sesi Alnına nurla yazdı meleklerin busesi! Ey şehit, bilinir ki: Ölümsüzsün, dirisin, Hakk’ın, Cennet müjdeli kullarından birisin! Kanınla suladığın yere toprak denir mi? Mirasın korunmadan hakkın hiç ödenir mi? Vatanın şükranıyken utancı oldu harbin Şehit sayısına bak: İki yüz elli üç bin! İçli dualar ile kayıt düştü icmale Her sayfası yakıcı bir ağıt Çanakkale! Tarihe ebediyen vurulan altın mühür, Sökülmeyen perçindir şüheda tılsımından. Ey şehit, yerin Firdevs meleklerden tezahür Tescil edilmiştir ki Cennet’in üst kısmından! Öyle kutlu zafer ki düşündükçe vecd eden, Melekler secde eder alnı kalkmaz secdeden! Rengi kanayan lâlem şühedanla bakîdir, Yazdığın eşsiz destan... Gerisi afakîdir! İhtirasın esiri yedi düvelden düşman, Gelibolu’ya ayak bastığına bin pişman! Mücevheri bilmeden çakıl sanmıştır zahir; Bastığı toprak değil, cevahirdir cevahir! Hilâl gökte tutkuyla gülümserken Zühal’e, Kıyamet kopana dek varılan son merhale: Böyle destan bir daha yazılmaz Çanakkale!... |
Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı konumdan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır.Yalvarı rcasına:
Komutanım ne olur şu kolumu kes!
Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur.Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar:
Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!
Bu ilahi cümleleri eimr gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kola kola vurur.Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet.Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: 'Bu kol vatana feda olsun,' der.Yerdeki et parçalrından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur.Çünkü, Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu.O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti.Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.
Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı.Alayların içine karışır, teke tek vuruşur.Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür... Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz.Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu.Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü...Gözü dünyaya kapandı...'
Teğmen SAİP
Çanakkale Savaşlarından
12. Alay 1. Bölük Komutanı
SAKA HÜSEYİN
İkinci Anafartalar taarruzundan sonra, Türk birlikleri Anafarta Ovası'na ve tepelere yerleşmişti 35. Piyade Alayı 2.Bölük erlerinden Hayrabolu'lu Hüseyin alayın su ihtiyacını gidermekle görevli idi sabahın alaca karanlığında katırı ile yola çıktı.Bigalı Köyüne gidip, kuyulardan tahta, damacanalara su doldurup geriye dönüşünü akşamın karanlığına denk getirmeye çalışırdı.
Katır önde, bizim Saka Hüseyin arkada ama, yola çıkmadan evvel katırının kulağına eğilir, her defasında söylediği sözleri tekrarlardı: 'Haydi, Büyük Anafarta Köyünün üstünden 35. Piyade alayının bulunduğu siperlere' katır gide-gele bu yollara alışmıştır.
Fakat yolda, Hüseyi'nin çenesi durur mu? Savaş var imiş! Yığınla yaralı taşırlar imiş, umurunda mı? O bir türkü tutturmuş gidiyordu:
'Pınar baştan bulanır
İner dağı dolanır
Al başımdan sevdayı
Buna can mı dayanır.
GAZİ MEHMET AŞKIN’IN ANLATTIKLARI:
“İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu.Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi.Yanına kadar gidebildim.Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem:
“Kardeşim niçin böyle ah edip aglarsin, benim cigerimi daglarsin! Allah’ in verdigine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazasi geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir.Arzuladigim savaş yolunda oldu.O saadet bana yeter! Sen sag kalirsan, anamin elini benim içinde öp! Emzirdigi sütleri helal etsin!” dedikten sonra:
Başimi kibleye dogru çevir!” diye bildi... Ruhu çoktan uçmuştu...
Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı.Bir mütted sessiz kaldı ve sonra: Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti
Karayürek deresi’ne doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum.Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım.”
İNSANLIK DERSİ
Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
'Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüma n vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
'Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün'. Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..
Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları komutanı.
KINALI HASAN
Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir: “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik: Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave eder.Komutanin istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar:
Ey gözümün nuru Hasan’ım
Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor.Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın... Ben, senin anan isem.Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü.Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor...
Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin...
Hasan’ım, söyle zabit efendiye... Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır... Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım.Onun için saçını kınalamıştım...
El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın.
Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir. Gözlerinden öperim...
Anan - Hatice”
İNSANLIK DERSİ
Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
'Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
'Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün'. Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler...'
Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları komutanı.
sevgili hocam eserinize araştırmalarımdan derlediğim bu hakikatle katılmak istedim..