EY ALACA GÖZLÜ KÜÇÜK KIZBir sancının içimde dolaştığı yollardan geçerken kıvranarak, Teslim ettim her şeyimi ardından ağlayarak; Dudağımdan döküldü duraksız ahlar… -Yârin ağır sözleri daha mı acıtıcı, diye kıyas yaptım, Yoksa beni yakan yalanları mı?- Sonra sen aklıma düştün… Yıllar evvel, çocukken tren yoluna yakın Bir taş üstüne oturup seyrettiğim Simsiyah vagonlardan el sallayan Bezgin bakışlı insanları düşündüm birdenbire. İçlerinde kirli, dağınık saçlarıyla çocuklar vardı, masum... O halleriyle şimdi kocamış, dedim içimden, benim gibi… Vardılar mı acaba hedefe? Gönüldeki… Yoksa günbatımları gibi kaybolup hepsi, Kararan ufuklarda yok mu oldular? Ve okul dönüşlerinde Yakalandığım yağmurların ıslatmaları geldi aklıma. Seni andım; titreyerek elini tutmuştun, Gözlerinde dünyanın kahrını taşıyan asabi babanın; Her adım atışında dönüp bana bakardın o seni çekiştirirken Tökezler, tekrar kalkardın, Hiçbir şey olmamış gibi gülümserdin… Ve hep merak ettim; -Dar hayalimde, boy attırdım selvi gibi, Başka bilmezdim çünkü… Güle benzettim tenini, gözlerini çimene Ve soğuk rüzgârların ardından esen ılık yele, nefesini.- Ne oldu o kız çocuğu, diye… Ey alaca gözlü küçük kız, -Şimdi baban hükümsüz- Annesiz yavru, öksüz… Nerdesin? Mutlu musun? Talihle kavgada mı, yoksa sen de atlayıp hem çağı, Hem de sınıfını, erken mezun olanlardan mısın? Güneri Yıldız (Elazığ, 31.12.2011) |
kalbi selam ve saygılarımla hürmetlerimi sunarım Allaha emanet olun duam ile