Mülteci
tadsızlaştım
homurdanıyor mavim zamanı gıcırdatan elem tablosundan çiviti ateş gibi kokuyor paslanmış mı saçlarımın sarısı ne uçlarında çatallaşmış hüsran kırıkları küfreder gibi parlatıcı sürüyorum dudaklarıma belki yarın yine ayaklarımın dibinde gökyüzü daha dün karanlıktaydı bir çocuk sonra o gitti yaşamadığı kekik kokulu aşklara şehrimin sokakları arkasını dönüp ağlıyor bir yalıçapkını ayak tabanlarıma şaşırıyor deniz yıldızları sıcak suda ne kadar yaşar hayat kavgası kaynıyor fokur fokur kalbimin sesi ben yürüyorum ofluyor pofluyor şakağımın çöl yolları gülüşüm taş mı doğruyor ne alnımın çizgileri adresi şaşırmış iki kaş arası isyanlarda çatkı işaret direklerinde uğulduyor eski heyecanlar havada mırıldanık gazete parçaları uçuşuyor akşam rüzgarı kıvrım kıvrım aklım sevgi çamurlaşır mı diye soruyor Tanrı meçhul uzaklarda mı ne yaşam yakışırken damarlara acılarıyla susuyor insanlar velhasıl herkes kavgalı kendiyle umursamaz bir sessizlikte balkonlar mor menekşe yavaş bir ölüme gel diyor işe yaramıyor geceyle başa çıkamıyor güneş küflenmiş mi ne buzul yalnızlığımıza vazgeçişler biriktiriyor kayıplara karışacak kadar yürümüş müyüm ne beyaz kadehim yetişiyor geceye bileklerimde tanıdık bir kaşıntı içimdeki delinin müziğini dinliyorum bir yer biliyorum ey sevgili dünyayı üstümüze kilitleyip ağzımızı mutant büyüklerden ayıklayalım bir tabuta sığsın çocuk gülüşlerimiz ruhum göçe mi hazırlanıyor ne |