yedi kibriiittt
daha gün doğmadan başlamıştı serçecik
turuncu gagasında şarkısını budamaya üşümüştü yüreciği uzundu gece yağmurlu masal günlerinden de çok hep mavi dedikçe inatla karaya çalıyordu bulutlar hiç yaşamamış gibi ağustos sıcağını birdenbire yine ansız kasım dokuzu onu... biliyorum biliyorum gözlerini bulup öpsemde karıncaların bayramda tıklasam da kapılarını sızı gibi bir ses gelir alfabesi yok gülüşmüştük söyleşmiştik özleşmiştik susuşmuştuk sonra tutuşmuştuk ardısıra kaçışmıştık taş değmişti akşam ezanı serçe şarkımıza. şimdi yataklarına sığmasa da dereler, ince sızı. ah benim yürekcağızım nasıl da yakarırdın allah a yarabbi yarabbi neylersen hak eyvallah da acıylan sınama... göçüp gitti bir yanım demek ki kerpicimiş kaldım umarsız mezbelede bir başıma bir başıma. vay beni... saydım da en çok sızıdığımda atmış yaşım aklım daha çok ermiş ölmeye daha az korkup karanlıktan daha çok fitillemişim lambanın yaldır yaldır dilini kendi soğuk duvarlarımdan fırlar boğazıma ilk önce çok boyutlu gölgelerim ağlamalarım yakın. sabah gelse ayna tutsam duldasına korkumdan kurtulsam. şimdi kuşkonmaz dallarımda sade kelebekler toz kanatlarında serçe şarkıları söyleyecekler... www.youtube.com/watch?v=Fc_kmGLL4No&feature=related |
bin bereket gönlünüze ömrünüze