Hürriyet ve Sen
bir resmin cephesinde kanamalı düşadam
ekime basınca ayağını düştü düşten ekim de ekim yani kuşlar dallardan ardı ardına kırılıyor gittim biraz anılarda kalan ilk yaza doğru kiraz dalında yeni günün yeni gelen türküsü suya, buluta, güneşe... haydi yağmur dinince yüzümüzü serelim ıslak bir virgül gibi dizge dizge yokuş hep yokuşa doğru ki zaten biz ne zaman yazınsasak geç kalmışızdır birine hem sözde hiç bir yerde anımsamıyor kendini durup durup iki sevgiliden diğeri ortak üzünce bulaşmış bir şiiri unutuyor unutuyor unutuyor sanırım bu günlerde herkes her yerde hiç gocunmadan hürriyeti ve aşkı da uzun uzun unutuyor benim aşk dediğim her şiir hürriyet’tir. yani gözlerin gözlerin, gidene en büyük hürriyet’tir öyleki kadınım çağımız birazda görmemek, duymamak, aşksamamak çağı yani bir bıçak bir güle değse toprak acımıyor ve ben bütün bunları niye düşünüyorum bilsen ah bilsen...bilme ağırdır çünkü iki omzunda sabah akşam dünya ile dolaşmak yanlış bir dilin çizgilerine konmak ağırdır bunca yanıtsız soruları götürdüm işte oraya o güvercinler ülkesine nasıl olsa bir yanıtı yoktu ne de bir yankısı sesin boşluk kuşkusuz enine boyuna benim yurdumdu çırılçıplak yürüdüğüm ne zaman hürriyet ve sen desem aşk desem, şiir desem, barış desem... Sekiz ekim 05:10 __İstanbul___Ünal Yiğit |