Senin...birkaç dişi yontuyorum saçlarından dalga dalga cüzdanımda bir alman markı kadar nafile çaba battaniye üzerinde bacaklarımdan bir dal odun az çok sabah olduğuna dair terlemelerde bir kuş içimde yılgın bir roma prensinin gözyaşları uzamak kadar kısalmak da hakkım birkaç dakika önümde yaşlanmış saçlarıyla bir kadın gölgesi cadılar bayramında taş atıyorum balkonsuz evlere denemek de güçlük çekilmiş bir gece kadar naif senin gözlerinle başlamak kadar güzel her yeni güne avuçlarımda kan damlacıkları sana ait yüreğinden içimde havayı kirletecek nefeslerin heyecanı var deliler kadar güzel hiç aldırış etmemek büyük cahillere o denli mızrağımın ucunda kesilmiş zeus tırnakları sinema salonunda ölecek kadar yorgunum yarına ama olmayan bir hayal kurmak da üstüme yok cesedini çiğneyip yalanları parçalıyorum uygarca soyumuz kadar şanlı tarihimiz direniyor balıklarda balıklar denizin özgür sesli çocukları hala dünyada senin yüreğinle kanamak kadar asil bir angarya sonra ellerimi sayıyorum sen öpülünce kuşlar gibi bu bir tepe bu bir dağ bu da acayip bir renk olmalı batan eski dostların çizme yalayan siyahlıklarında koynunda gezen yılanı tarif edemeyen garip kadar meçhule yazılmamış mektuplarımda bir ıslak lokma kavun çekirdeklerinde ürperen gecenin dolunayı mısır haşlayan tezgahında rengarenk azim fotoğrafı usul usul yan masada oturan genç bir kızın lensleri aldatan güzelliklerinde şeytanla beraber makyajlı romatik komedi sanıyor kelime çelebi sana sevgimi ıslak ellerinle siliyorum oysa bende ki gamı kederi ve kader kederin de ne kadar yakın bir arkadaşıymış senin hatrına çekiyorum bütün bu sonu yok hasreti |