TÜRK II gecenin açmazına tenini süsleyen aşifte kıvrımlar gündüz mabedlerine sinen kargalar kadar yaşlı sabahın açlığını celladın avurtlarına çakan ışık ilkindi vakti çalar davullarını bir mesele vardı tarihin ana avrat sövüşmelerinde vucudun aslana atılan en adaleli zamanında ölüm üzerine ölüm mü kumar oynar yoksa kişi midir oğlu olamayacak kadar aciz insana tapıp toprağı mı ateşi mi seçmeli nihayet bir şâha name ekleyip kitapsı sunumlara kalır felek filandan filancaya at fışıkısı, balmumuna sarılı bir kelle savaşılır elbet uğruna geleceğini feda ettiğin her şey için ama değil ahlâkın çocukların mezalimini unutur mu Rab yavrusunu yiyen balık gibi dişleri keskindir acizliğin öyle bir acziyet ki bu gösterişli altınlar göğsünde parıldar süt emecek memeyi kanlı bulan bebek ilahi bir kudret sanıp yakarsa kitapları dönersin Bağdat’tan, şirazen kaçar , Yıldırım çakılır kafesine en sonlara varmanın bir kabrin 14’sü falına mübaşir kılınmanın sanatı at sürmekten geçer değildir dilin zenginliği el gölgesinde ilk bulan olmalısın kullanan ve hep yazan göçebe değildim biliyorsun göçtüm fakat çizdim ve beşik oldum hadi bir tek mezalim göster tenimde II Bu yoklamanın hükmü yok önce kaynayan yağın başımızdan akmasını izle başka bir ırkla irkilme evvelime ahirimi görsen belki şaşarsın çok millet gelir acuna ama ismiyle değil ecriyle kalır ancak kanı tuzlayıp tekrar damarlarına iğneleyen otacı gördün mü sen işte şu elmacık kemiklerimdedir rumuzu neden kısık ve kırmızı bakıyorum anla ya tesbihin imamesinde kehribar koyusu sancılanırım ya da öldüren cevelanda geleceğin akışı öksüz kalır yüreğim isli bir kandilin ihvanını tartmaz bilesin Tanrının en beyaz yerindeyim ve en yakın III sana diyorum tarih kaldırılan saltanatları mı düşünüyorum sanıyorsun ya da demokrasinin anlamını mı fiili çözülmüş bir cümle gibi kaldığında anlayacaksın Türk’ün hangi isimle çağrıldığını AHMET SERDAR OĞUZ |