Ders Saadet Yılları
Eşim’e
henüz ham suntalı bir masanın kalemliğinde aşkın lisanına okur yazarsız halimiz yeşil tahtayı sarı ve büyük gözlüklü bir kız siliyor bacakları kırılacak gibi ve bademcikleri yeni alınmış eski bir fuselye şişesinde sayıyor makarnanın ufaklığını simit kuyruğunun yanında uğur taşı arayanların içinde hevesli ve saçları kırık daha beton olmamışken toprak sahamız eli ağzında bir şaşkın forveti gole süsleyedururken nerden bilirdim kızın ne manaya geldiğini hatırlatanlar çıkar şarlatandır bazı okul çocukları ama masumdur utangaçtır benim vasat çocukluğum sigarayı tedirgin çeker ilkokul sıralarında millerim ve gazoz kapağım ne kadar çok olmalı derdim derttir ki öyle böyle değil ütmeli ve ortağı bol bir ayakkabı kolisini kimsenin parası satın alamaz benden anlıyorum kendimde uyarılan bir telaşın tebessümünü ama uğur taşını bir ben bulamazdım uğursuzdur bu yüzden beni şiire iten saçları uzun ve sırada kenara itilmiş orta mektep ritüelleri bacımsın!!! aman!!! burda tartıyı bir hoca tutar ki senle evlenip evlenmemek açısını sorgulatır bana yok hala mı tebessümün sırrına faniyim bilemiyorum ama siyasi kitaplar var sıramda beni aşk adı altına açığa alır mısın örneğin göle bakan bu lisenin en havayi köşesinde hani burdaki sırıkları kavak ağacı olacak diye diktiğimiz yerde kızın o muhtevasını erkeğe içerleyecek alimliğini usta gözlerinden sunarmısın sunakları kirlenmiş bu sahte aşk adamının diğerleri olacak tarihine ders saadet bulmakmış bir matematik hocasını ağlatırken sınıfımızda ve tecrübeli olarak ikinci yılımda akademik olarak aşık olmanın ve meslek erbabına dönmenin yönünü tayin ederken kendimde namazgahta ikindi diye öğle namazı kıldırtan beyanın mı yoksa ben sahte aşk adamlığımın sahici ilk durağına mı yenildim yok ben yeşilin asilliğini fukara diyetime ödetmek için yattım istihareye sen gibi ama ilk hediyem gibi hani gül kokan o kırmızı tesbihi sıranın altında unutacak kadar acemi ankesörün o eski kontörlü zamanında arkadaşların harçılığını toplayıp fıskıyenin sol kenarında seni ilk kez sevdiğimi söyledim kalemin bir lisanı var artık ve benim şiirlerim sana dönüşmek için duyargalarımı keskinliyor ayırlığın çok büyük bir hükmü yok nazarı saymazsak üzerindeki az kalsın bırakıyordum sigortalı bir işin meramını ama yeşil kart vardı ve ellerimin marangoz yaralarına açık nasırları ben daha kızın ne manaya geldiğini öğrenmemişken seni kaçıracak planlar yapıyordum soğuk bir şehrin kale arkası mahallesinde olacaklar kaderin tecellisinde zikrimi ödüllendirdi ve kanepelerimiz oldu kırmızı ve doğmaya az kalan bir çocuğumuz yazdığım kadar konuşsam hatıralarımın recmini düzerdim mısralara ama o yeşil tahtayı silen kız şimdi beyaz bir duvağın ertesinde gönlümün mihmandarıdır ki şu vakitler vakanüvistin en ince siyaseti gibi tarihime o en muhteşem eserini yazıyor anneliğini AHMET SERDAR OĞUZ/ ALMUS |
Allah hayırlı ve uzun ömürlü etsin bebeği mutluluğunuzu da daim
ne güzel bir ithaf şiirdi
aslında kendimden bilirim eşe şiir yazmak zordur
yazar yazar yırtarsınız beğenmezsiniz bir türlü
saygıyla