Komşu Masadaki Adam Ve Yavru Kedi
habire el ediyorsun garsona-sıran gelmiyor
kaç kişilik masaya oturttular seni pehlivan? oysa çoktan önünde bir fincan kahve olmalıydı değil mi? hatırı sayılan… ve gölgeler geçmeliydi köpüğün arkasından hangi geçmişin adım seslerine ürkeksen bu kadar ve hangi sığ sulara dalgınsan bir o kadar da eğreti bakışların kirpiklerinde ıslak salkım saçak yüreğinde uzayan kavli karar eylemiş dünlerken; ansızın ve davetsiz mi geldi oturdu içine yine yanıldık misali davranan bir yabancı adam.? ahh… çok tanıdık bir mesele desene ki, eski yaralardır yen içine damlayan ------------ -------- ----- asude demleri olmazsa olmazların arasına sakladığından beri umarsızca mı esniyor ceplerinde avucundaki nasırların en tembeli? bu yüzden mi fazla geliyor ve nereye koyacağını bilemiyorsun kördüğümleri çözmeye adadığın ellerini? hadi ama dirseklerinden kıvırıp masaya yasladığın o yorgun kollarından kaç kadının sıyrılıp yere düştüğünü ya da kalmakla gitmek arasında bir yerlerde rüya ile gerçeğin nasıl örtüştüğünü ne bilsin masa örtüsü /çekiştirip durma -------------- ---------- ----- zambak, çığlık ya da tütsü parmaklarının arasında ufaladığın o görünmez şey kim bilir neyin dürtüsü? eğer; anlamsız hiçliğin anlamından ve dahi kavranamamış herşeyin kavramından geliyorsan; öğrenmiş olmalısın ki, o başak saçlarında her zaman deli rüzgarlarla ayrışmayı sürdürecek çöple saman ----------------- ------------ -------- say ki boş kaldı fincan gelmedi kahven ne Yemenden ne Fizandan hangi telvenin falı daha manalıdırki kovulmuşluklardan kaçıp usulca ayak dibine kıvrılan şu yavru kedinin mırıldanmalarından? aç / üşüyor ve o da çok yalnız be pehlivan Mine Özdemirtaş |