ZONA
tutkunluğum,
tam da bir fahişenin kurumuş kırmızı rujundaki hastalıklı kalıntı gibi aynalara bakabilsem sileceğim ve gideceğim köşe başına bırakıp satılık kahkahamı bir sokak iti kadar açtır tokluğuma şükredişim ve bir o kadar sünepeyim alan olsa / ahh bir alan olsa satacağım tüylerimi kuyruğum , bir çöp tenekesi kapağında kan revan tırnaklarım duvar diplerine süpürülmüş çoğu zaman ıslak kirli ve pis İçimde ise salyasız günlere cılız bir özleyiş hep aynı kuru ruj kabuklanıyor kahpeliğinde unutulmuşluğun çürük bir zeytinin katil tortusudur sesim adını andıkça dilimi dağlar pişmanlık kibrit alevi eteklerimde çaktıkça tutuşur üfledikçe yanar kahretsin yine de sigaram sana davetkar son içimlik yerine kadar dudaklarımın konuşan yanı ağzının içinde kaldı/ püf desem sönecek dişetlerinde ki aydınlık yapamıyorum ahlar koymuştuk rulete vahlar aldık hani sadece kan emerdi yarasa ? zerresi kalmadı kırıntımın çiğnemeyi bırak artık Mine özdemirtaş |
Her satırın sonunu "acaba sonraki satırda hangi mükemmellik var?" dedirtircesine bir akışkanlığın sürekli itelemesine kapıldım ve şiirinizi okumaya, yüreğinizden mısralarınıza sızan esintilerin sürüklemesine doyamadım...
Trabzon'dan bu usta kalemi sevgi ve muhabbetlerimle selamlarken; saygılarımı sunuyorum efendim...