Postacı Kapıyı Iki Kere Çalmayacakateş oldun bozacının cürmü kadar, şıracı yandı şahidin gözleri kör, sanma ki büstüne kapandı ne gelmesi, ne gitmesi? duraklar ağaç ayakların uzun diyorum MU..! / nasıl fark etmezsin, atlas yorganın suya çekmiş olduğunu? gözün gözümü göre göre simsiyah zifir bağcı kaçtı, üzüm koruk varlığın o kadar az ki; hangi dişe,hangi kovuk? güldürme! hünerin evde bir, çarşıda bin/ yemin dediğin, dil üstünden kaydırmaca ata ata değil, kata kata eksilmek; bu olsa gerek kılıfı hazır değilken minarenin; komşudaki asma kata gizlediğin engerek, bir çuval incirin içine girecek. yersen! çamur diyorum Mu / setren uzun, eteği yerde pilav için çıktığın seferde pirinç aslan ağzı, bulgurun köfte artık.Dimyat çok uzak elindeki mum, yatsıya kadar yanacak sonrası malum dizlerin dizlerini dövse de, bir kulağından gireni diğerinden çıkan görmese de, ağzın mıh / ıslık geri dönmüyor değil mi? uzun havaya köçeklik ederken, laf ile uslanmayan yanın; bağ bağa kavuştu / ham isabet, şaşı talih tövbeyi ıskaladın bırak, kol düğmelerin ayrık kalsın ak sonlar, ak öykülere yazılır yamaçlarıma zil çalıyor yeşil vadimin çobanı sakladığım bütün samanı,geldi kullanma zamanı gidiyorum diyorum, dönüşüm olmayacak sen anladın? sakın mektup yazma MU...! / zil bozuk postacı kapıyı iki kere çalamayacak üzgünüm...! |