Asker Arkadaşım
Ey, asker arkadaşım,
Sıcak yaktı, İşledi mi soğuk iliklerine dek? Neden giderek, Kavruk bir hal alıyor gümüş çehren? Kaç tertip geldi de gitti, Olmadığından mı kütükte adın, Sen hala terhis olamadın? Neydi ki suçun, Yıllar yılı hep aynı yerde nöbet tuttun. Eğilmiş boynun, Kamburlaşmış belin, Yorgunsun belli. Yere değmiş dalların, Kimbilir uykusuz kaç gece geçti böyle, Yok der gibi bakıyor yarın, Oyuk ve bezgin, Fersiz gözlerin, Sen, nelere şahit oldun ki öyle? Daha dün akşam, Çocuklar gibi koşup oynuyordu rüzgarla yaprakların. Bugün ne oldu, donup kaldın; Neden bozuk bu kadar asabın? Öyküsünü dinledin, Sen kaç kahraman erin; Belki şahit de oldun nice yiğitliklere. Lakin çekilmiş gibi yaprakların özsuyu, Neden solgun benzin? Dostundur seher yeli, Fısıldadı mı, Dün geceki kalleş pusuyu? Ulaştı da şehitlerin haberi; Yas mı tutarsın yoksa sen sabahtan beri, Ey mübarek, Üzüntüden kapkara olmuş meyvelerin. Bilirsin, Bir senin üstüne var, Kuran’da yemin, Bir zeytinin… Üzülme, Şehitlik, peygambere en yakın paye. Verilmez öyle paşaya, beye. Allah yüce, Vatan tek, Uğurlarına can verilerek, Girilmez toprak altına; Çıkılır semaya,erilir en üst mertebeye, Ulaşılır peygamber katına, Ey bu toprağın canı,fidanı İncir ağacı, Üzül kederlen, Kolay değil bu acı, Analar umudunu yitirmiş,babalar koçlarını... Bir yeşil dalını kaybetmiş bu toprak. Yüreğin ezilsin, acısın, Üzül,kederlenmek hakkın. Ama dert eksilmez yana yana, Sakın varmasın üzüntün isyana. Tutulmaz şehitlerin ardı sıra yas. İyisi mi sal özündeki balı, Sebeplensin kurt, kuş, arı. Toplansın dallarının altında er, erbaş. Tadın dudaklarda şükür olsun. Necip Zeybek |