PLATONİKŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Oğlum Halil Sezai’den...
hey! dünya âlem duysun duy, ey denizlerin tanrısı sen de duy aşk canavarı ve yüreksiz kabir ve ateşten hiçlik duyun; bana gençlik bana dinçlik veren yeni doğmuş bebe gibi tazeciğim körpeciğim gizemlim bal renklim çirkinim onaltı yaşındaki sevgilim gelecek tam da çiçek pasajı’nın önünde nostaljik tramvaydan inip öyle bir gelecek ki biliyorum sırnaşık hovardalarla başım gene belaya girecek öyle bir kızı ---öyle hoppa ve oynak, fırıldak, kaypak dönek ve civelek, yeltek, fingirdek ve şiveli, yelli, cilveli ,havai, hercai,serseri nazlı ve dalgacı fettan, kırıtkan, oyunbozan ve koket ve değişken tereddütlü, fırdöndü, ikiyüzlü sebatsız, istikrarsız ve kararsız serbest, gelgeç mütehavvil, mütereddit, kırcıktı öyle bir şuh ve çapkın kızı--- istiklal caddesi tarihinde ilk kez görecek… sus be meyhaneci sus ben de biliyorum tenimin seğirmesinde tenimin kırışmasında gördüğün gibi güllerin de solduğunu ben bu yüzden acı çekiyorum zaten yirmi beşindeki yüreğim onaltı yaşındaki sevgiliye yaşlı bedenimi bu yüzden kurban ediyor platonik aşkların acı çekmekten başka bir işe yaramadığını ben de biliyorum ama sus söyleme bunu platonik aşkların ayıp olduğunu sakın söyleme bana söyleme ki şu yaşlı bedenim mevsimleri gülbahar sansın... beni anlayamazsın sen meyhaneci bu yürek bu aşka totem gibi tapınmazsa yaşamaz dünyam kararır dünya başıma yıkılır dünya bana küser dünya ayaklarımı yüzünden keser toprak kabul etmez gökyüzü denizler ırmaklar kabul etmez kabul etse de kurtçuklar, yılanlar mezarımda yemeyi kabul etmez sorgu melekleri sorgulamayı kabul etmez ruhuma el fatiha okumaz kimse okusalar da Allah kabul etmez bırak yaşasın bu yürek bu aşkı gülbahar mevsiminde oyunbozanlık etme sus meyhaneci sus!... ... |