Harman ZamanıZemheride doğmuşum Kış ortasında Yazının bilinmediği Tarihin başlamadığı çağlarda Ölüm tarihim henüz belli değil Ama saatini yazacağım Artık yok öyle ilk kar, ilk cemre tarihleri Her şeyin günü, saati belli olacak Eskidendi o tarihler Babam koyunlar kuzularken sıtmaya yakalanmış Ninem son cemrede Zatürreeden aramızdan ayrılmış Ben doğmadan önce Nişanımız harman zamanıydı Düğünümüz sonraki harmanda Bu yıl mevsim iyi geçerse borçlarımızı öderiz Soğuk vurmazsa mahsulü Yüzümüz güler Bilinmezdi eskiden ne Rumi ne Miladi takvimler İbadetlerimiz hicri takvimlere ayarlı Tarih harman zamanıyla başlardı Hani o son karın yağdığı Komşunun komşuya üç gün gidemediği karakış... Benim için yeni bir tarihti Yeni bir çağ Yeniçağ Tarih kitaplarından kalma Annemi hastaneye götürdüklerinde üç yaşındaydım Otuzlu yıllardan kalma et kamyonetiyle… Yolumuzu köy yolları açardı Kış aylarında hastaneye ulaşmak hayalden öte naçardı… At arabalarımız, aşamazdı yüce dağlarımızı Azgın derelerimiz aman dinlemez Geçit vermezlerdi Boğazımız kuru lokmaya hasret Kurak mevsimlerde… Yıllarımız kıtlıkla geçti Beslenme çantam İçinde Otlu ekmek Küflü peynir Çürümüş zeytin tanelerinden ibaret Yaralı omuzlarımda taşıdığım heybemin Ön cebinde tuz, arkada ekmek Tuz bana, ekmek başkalarına yakın olmalı Kanayan yaralarıma basmak Çillenen ümitlerimi korumak için… Heybemin püskülleri Son aksesuarları; Tüp kuyrukları Çay kuyrukları Yağ kuyrukları Ve Marşal yardımları (Marshall) Süt tozuyla beslenme çağları Uluslar arası para fonu… Köy yollarımızın açıldığı eskidendi Eskidendi yemen türkülerini söylediğimiz yıllar Artık ne zemheri tanırız, ne de karakış Nicedir terk etti yuvayı baykuş... Yemen türkülerini muş türküleri izlerdi O heceler ki ne ağıtlar ne duygular gizlerdi Burası muştur yolu yokuştur Tüm bunlar ağır geliyor artık Nameler balık pazarı Kasap dükkânı Deniz kenarı ‘Neremi neremi Bandıra bandıra ye beni’ Sahildeyim Tatildeyim… Haçce nine oğlunu yetmiş dörtte verdi vatana Beşparmak dağlarında Ağustos sıcağında Henüz döver-biçer’i tanımamıştık Traktörler girmemişti yol vermez dağlarımıza Orakla ekin biçerdik Ama olsun, Son şehidimiz Âlinin ölüm tarihini biliyorduk Yetmiş dört Kıbrıs savaşı Ağustos ayı Bu tarih çok sonraydı İnsanlığın çağ atlama tarihinden Yetmişli yıllardan önce başlayan Amerika’nın uzay serüveninden Aya gidiyorlardı Allah’ın dünyasını karıştıran insanlar yere sığamamışlar Gökyüzünü de karıştıracaklardı Azmışlardı... Bu musibetlerin hepsi “şeytan Kutusu”ndan çıkıyordu Koca koca insanların Küçük bir kutudan gelen sesleri söylüyordu bunları Birde Alaman gâvurundan gelen diğer kutular vardı ki Onlarda başka bir alem Önünde küçük bir cam Arkasında; Pantolon paçasından bakan bir adam Bir şeyler yapıyordu Eline vermek için fotoğrafını… Sen, seni taşıyordun avuçlarında Ve Seni sana anlatan ses kutuları, Ta elin memleketlerinden birini dinliyordun Şuracıkta. Şaklabanlıklarını Gülüşünü Ağlayışını... Sanki yanında da göremiyorsun. Bunlar ahir-zaman alametlerinden olsa gerek Yok, dünyanın sonu geldi besbelli Bu el icatları harman zamanını bilmiyor Nerden bilecek... Sevinçlerimizi harman zamanına saklardık Hüzünlerimizi de Kolaydı yaşamak. Yıldızlarla güler Mevsimlerle sevinirdik Ankara uzaktı Gelen haberler daha da uzak Orada bizi yöneten büyükler vardı Büyük insanlar... Ara sıra gelip yollarımızı yapacağını Hastalarımıza şifalar dağıtacağını söyleyen Büyüklerimiz... Merak ederdim büyüklerimizi O büyük insanları Hani emeklerine karşı fazla bir şey istemezlerdi de Bir reyden başka Neyse Ne işe yararsa Ne menem şeyse anlamazdım Karşılığında çok şeyler vâdetmeye değer miydi?!.. Dedem reyini haram ettiğinde Kızmıştım doğrusu Sanki çok şey vermişti Ekmek değil su değil Sahi ne ki?!.. Ne vardı haram edecek Boğazlarına bir lokma mı büyüklerimizin?!.. Bütün bu olup bitenleri Merak etmişimdir Bir reyin haramı mı olurmuş?!.. Sonradan öğrendim Büyüklerimizin para aldıklarını Bir zaman da Bu parayı nerden aldıklarını Niçin aldıklarını meraklandım… Bizde para verirdik güdük Ali’ye Ama o bize ekin biçer Odun getirir Çalışır terlerdi. Büyüklerimiz yapacağız der yapmazlar Vaat eder vaatlerine uymazlardı Bunlar için mi para alıyorlardı?!.. Fena halde bozulurdum bu haksızlığa Lafın da karşılığı varmış?!... Sonra bizim de yolumuz düştü büyüklerin Büyük evlerde oturan Büyük arabalarla cakalar satan Türk; Öğün, çalış diyen Çalışkan büyüklerimizin Geleceğimizi düşündükleri Ellerine Onlar ki; Küçükten öğrettiler İlkem: Büyüklerimi saymak Küçüklerimi sevmektir Varlığımız Türk varlığına armağan olsun Şimdi biraz daha açmalıyız bu andı İlkem: Büyüklerimi saymak Büyüklerim tarafından sayılmaktır!... Varlığımız: Büyüklerimizin varlığına armağan olsun Sarmadı çetrefilli büyüklerin dünyası Köyüme döneceğim Büyüklerime selam olsun Koca koca laflarına da Global dünyaları Yeni devlet düzenleri Liberal demokrasileri Kamu iktisadi teşekkülleri Ulusal çıkarlarımız Uluslararası yardım kuruluşları Of… Sığmadı küçük dünyama Sığdıramadım... Haydi gel Kavuşalım Buluşalım Koklaşalım sevgilim Gün değmemiş zülüflerinde Tarihe inat Harman zamanı Abdurrahim KÜÇÜK |