KITMİR
Gün doğunca mağaraya her gece,
Bir telaş sarardı Yarasaları Çevirirken kutlu el, Yüz yıllar boyu bir sağa bir sola Çürütmesin diye toprak ana bir yanlarını, Kimsecikler görmemişti onları. İzleri silinmiş, unutulmuş Dillerde dolaşan serüvenleri. Gözleri açık kalsa da dünyaya Kapanmıştı kulaklarına Yeryüzünün nahoş sesleri… Bilemediler onların bir ayet, Bir muştu taşıyacaklarını. Tam üç yüz dokuz sene geçecekti aradan. Şehirde zalim hayat sonlanacak, Bir gümüş akçe sırrı aralayacaktı. Saçı sakalı karışan tarihin uzayan tırnakları, Geçmişi bir bir parçalayacak… Hikâyeleri güzel, görüntüleri nahoştu Sınav çetin olsa da sonuç aşılacak yokuştu Zor hayatı geçmişler, Zalim Dokyanus’a inat yollarından dönmemişlerdi. Çünkü sonsuz kudret ve azamet sahibi, Tarihi bir misyon yüklemişti onlara. Küçücük çekirdekte saklı koca çınarlar… Bilinmez kalplerde, Sırrına erişilemez, Hikmetinden sual olunamaz gizemler gizliydi; Doğruluşların da, Dik duruşlarında… Eğilmediler zulmün putuna Düşmedi çocuklar gökdelenlerden Kolayı yapmak değildi işleri İlahi buyruğu taşımak o kadar kolay olmazdı elbet Emir cüceden Buyruk yüceden gelince, Kılıç kından çıkıp sıyrılsa da; Yürekleri başkaldıracaktı meydan çığırtkanına. Asıl yüreksizlik, Onu yürek yapana karşı duran Küçülen, ufalanan Süfliler diyarı sapkınına boyun eğmek Dur! Diyememekti Korkaklığa… Zulmetin gücü kolaya kaçanaydı Dünyanın aldatmacasına kanmak Düşen yıldızın günün birimde ay olacağına inanmaktı Güneş aydınlığı görmeyen gözler Ayıramadılar sahte ile gerçeği… Soylarından dolayı kısa yaşam hakkı tanıyan, Kısacık ömrüne ilahlık sevdasını sığdıran zavallı, Görememişti yolun sonunu. Oysa onların ömrü çağlar açacak, Bir Tarsus çobanı ona şaşacaktı. Soy sop değildi onları yaşatan, Gün gelecek, Yeni bir devir doğuracaktı bu kutsal vatan… Bu savaşta haçlının salibi yeniden kırılacak Mil çekilmiş gözler ‘elif’, te şifa bulacaktı ‘Gerçekten’ yola çıktı zannıyla izinden gidilen bir kişi, Görmezken bunca azmışın yerle bir olduğunu, Bir kez daha denemek istese de; Okunmuş hikâyeleri boyayarak, Çocuk kitaplarında… Yenilgi; azmışa güç veriyordu yenildikçe Çaka gafletine takılan satılmış Vefalı olamamıştı dön olduğu gibi… Kendini miskinler yanında göstererek girdiği serüvende, Uzun zaman yandaş devşirse de bilerek bilmeyerek. Topladığı azla birlikte çok gafilleri, Kurtaracağım diyerek alsa da gemisine, Başladığı karadaki okyanus gezintisine, Kendine vefakâr süsü vererek uyuttuğu insanlık, Anlayacaklardı bir gün; O, ne Tarsuslu çobandı gerçeği anlayacak, Nede onların peşinden gitmek için dile gelen Ve asırlar boyu onların kapılarında bekleyen… Anladım, sen o değilsin; El öpüş- diz çöküşleri göstermelik, Gözyaşları arızadan mütevellit. Kehf’imin kapısında bekleyen, Beni görünce sevinmiş edasıyla, Ayaklarıma sarılıp titreyen, Müjdelenmiş ruh. Bekçimi kaçırıp yerine geçen Yabancı urbaya bürülü kıtmir… 19.10.2016 Abdurrahim KÜÇÜK |