uzakönceleri filizlenirdi saksıdaki çiçekler su zerresi biriken okyanus binlerce çöl kumları esmezdi bahçeye suskun yalnız akşamlar yoktu eski kırkbeşlik dönerdi pikapta annemin elinde oyalı mendil aşk utangaç gamze gülüşü gönül kafesindeki kuşlara ölüm kusmazdı yağmur şimdi gemiler gider yorgun mevsimli ruhuyla bir başucu şarkısı hüzün en yanık türkü uzun yol dönemecinde bihaber kimse ara istasyondaki hayatlardan ne zaman sallanan mendil görsem köpük dalgalandı içimde sanki hiç dönmeyecek gibi yolcular taş kaldırım gölgesinde ayak izleri bulut şehirde oturup ağladım kar kapattı buğulu camı vakti gelmez buluşmanın serçeleriyiz biz siste kaybolan Aysu |
kar ve tufan bir ikimize
zayıf rütüeller kırma sanatı bizimkisi serçeler gibi iç içe
güneş ve kum bir ikimize
duraklardan beraat etmiş yolcularız, kayıp serçelerin yaptığı gibi
duman ve iz bir ikimize
nefes almadan konuşmak gibi bizimkisi, serçelerin kuş dili gibi.
ses ve sus bir ikimize
.....
zorundalıkları sorgulama işi bizimkisi, serçeler neden her kırıntıyı yememez ki?
ekmek ve açlık bir ikimize
grilerden yeşil ve maviler türetmek bizimkisi, tüm serçeler aynı mı sanki?
mavi ve mor bir ikimize
serin kanlı bir uzaklık bizimkisi, ağır efendi bir serçe gibi.
hafif ve derin bir ikimize
suya kader yazmak biraz bizimkisi, sudan içtiği serçenin kendine.
su ve çöl bir ikimize