ÖLÜMCANGece dem vururken kızıla, Allı morlu bir türküydü dilimize dolanan. Başın düşünce ansızın omuzuma Ve kapanınca gözlerin. Kanatsız bir kelebeğin ömrü kadardı geçmişin. Ve yalnızlık gülüm; Kararan ruhumda boy verirdi de haberin olmazdı. Ve bil ki yeşil gözlüm; Sen olmayınca dünyada hiçbir gül açmazdı. Şimdi hatırladım da; Şubat sonuydu sanırım ya da Martın başları. O zamanlar toprağa düşmüyordu sevenlerin başları. Soğuk mermerlere simsiyah bir boya ile yazılmıyordu isimler, Yazmıyordu taşında “El Fatiha” rahmetin vesikası. Zamansız sanıyordu herkes, Akarken gözlerden bir coşkun ırmak. Kimin aklına geldi bilmem ki Azrail’i çağırmak. Benim değil,senin mi? Yada karnındaki yiğidin mi? Şimdi düşünüyorum da Seni yazsam şiirlere,mısralarım sen koksa, Hani hiç abartmadan; Ciğerlerimi yakan,bakışlarını resmetsem ak beyaz sayfalara. Gücüm tükense yine her adını yazışta. Dimdik duran bir adam pozu versem dostlara, “Helal olsun dese biri,helal olsun be adam yıkılmadı işte” Kimse bilmez ki, Bir yanardağdı yüreğim, Her damlada kanım volkan. Kim dayanır ki dostum kim! Yüreğinde olmasa ebede iman! Şimdi iznin varsa gülüm, Selam yollayana kadar ruhuma ölüm. Seni sensiz yaşayayım diyorum. Duvarda resmin,elimde mendil. Baka baka ağlayayım diyorum. Kimse sormasa halimi, Kimseye sıralamasam nedenleri, Nedenler boyun bükmese niçinlere. Sel olup aksam şahmadarımdan kana kana Falan filan işte desem geçsem...Yürüsem ardım sıra... Kapayınca gözlerimi, Hep sen girsen düşüme,ellerinde sürgün gülleri. Sonra gelsen yanıma, Beyazlar içinde, hani seni yolladığım gibi Sonra yanağımdan öpsen de, Bir kerecik öpsen de... Bende öldürsem hüzünleri. Sonra dayasan başını göğsüme, Kovsam saçlarını üzen rüzgarları. Sonra hani o çok sevdiğin türküyü mırıldansan. “Gayrı dayanamam ben bu hasrete, Ya beni de götür ya sende gitme! Ateşin aşkına yakma çıramı, Ya beni de götür ya sende gitme” -Gitme gülüm...Gitme... Sonra dar gelse yüreğimiz bu şehrin sokaklarına. Ankara bıksa adımlarımızdan, Türkümüzden çıldırsa kaldırımlar. Naralar devşirsek göğün yedi kat üstüne. Sonra binip eğersiz bir yıldızın terkisine. Kanasa kızılırmağın gözleri, Sonra ıslanan gözlerin inad, Süzülüp düşsek ak beyaz bir düşe. Hani ansızın ve birden bire... Bir isyan baş gösterse göğsümüzde alev, alev Yıldırımlar çaktırsa bakışlarımız. Sonra kulağımızda; Bir sokak kemancısına beş kuruşa çaldırdığımız şarkımız. İşte buydu Mecnun ile leyla’ya bedel farkımız. Sahi nasıldı o şarkımız... “Okuduğum mektup gördüğüm güzel, Seni hatırlatır otuz yıl önce. Otobüs kalkarken sallanan her el, Seni hatırlatır otuz yıl önce” Son sözüm,önsözüm oldu, Bu da senin kısmetine gülüm, Ve bilesin ki artık, Ölüm sana kavuşmanın terhisidir ruhuma. Ver celp pusulamı yolla Azrail’i bana!!! Engin Badem |
tebrıklerimle.
kandılınız mubarek olsun sevgiler