5
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
4877
Okunma
ERZURUMLU KARA FATMA
Çelikleşmiş bir iman, yumruklaşmış bir yemin
"Vatan, vatan!" diyordu en koyu gecelerde
Yelesinden tuttuğu yağız atın üstünde
"Haydi bre yiğidim,
.........................Davran davran!" diyordu.
Yıldızlar avucunda, güneşler omzundaydı.
Kuşanmıştı ölümü, cepheden geliyordu
Fişekti bakışları, dağları deliyordu
"Namus günüdür bugün, toplanın şu meydana
Eli silah tutanlar, nerdesiniz?" diyordu.
Bebe, belik, kadın, kız; yaşlı, genç, herkes
Kazma-kürek, balta-nacak ve insan insan
Haydi, haydi cepheye!" diye
Sesleniyordu...
Yıldızlar avucunda, güneşler omzundaydı.
Devasa çınarın kırılırsa dalları,
Bu ülkenin anaları
Kırılan her dalın acısını duyar yüreklerinde
Daha duymadan gökle yer...
Anadolu analarını bilmeyen
İşgâlci batılı ahmaklar
Bilselerdi anlamını
Ne demek Anadolu?
Kırk kere düşünürdüler…
Kınalanmış bir eliyle tüfenk çatan
Yavrusunun elinden tutan öteki eliyle
O muhteşem, o efsunlu kadın gücünün
Farkında bile değildiler...
İşte size en güzide bir örnek!
Sayısız değerler içinde bir değer
Cengâver kadın : Fatma Seher
Tarihler, zaferler ve kahramanlık türküleri
O’nu
Erzurumlu Kara Fatma olarak
Bellediler, bildiler...
Kanatları darbe alan ülkenin
İhtiyacı vardı her bir nefere
Binbaşı rütbeli eşiyle birlikte
Katılmıştı Balkan muharebesine…
Yarınlar! Varla yok arasında yarınlar!
Onu avuçlarımdan nasıl topladılar?
Bir sevdaydı ülküsü,
Memleket havasından çığırıyor türküsü…
Nasıl rahat olsun başı dumanlı yürek?
İşgal eylemlerini dinleyerek
Kaç damardan patlayıp efil efil atan
Korkusuzdu, gözü karaydı göğsün
Mevzu bahis olunca vatan…!
……..Fark eder mi hiç kar, kış, uzak, yakın
……….Can nedir ki, inliyorken vatan!
…………..Geri kalmam, erkeğim cephedeyken
………………”Evde kal, gelme! ” deme bana sakın!
Seherlere taze nefes oldu Fatma Seher..!
Bu musibet, elbet geldiği gibi gider
Kadın değil, dişi aslan kükrüyor !
Kanındaki devir daim
“Zafer zafer!” diyerek dönüyor
Üzerinde silah, sarık, şalvar ve cepken
Şerefli asker eşiydi o zaten
Ana yüreği katlanmıyor acıya
Kendisi olmalıydı bir tek savaşıp ölen
Kararan bulut, karardıkça karardı
Makus talihin gelmiyor ki ardı arkası!
Trablusgarp’lar, Balkan’lar, Yemen’ler
Ne Çanakkale’ler gördü bu ömür...
Çepeçevre kuşatıldık sonunda
Açlık, sefalet almış yürümüş, lakin!
Sabrı, çelikten zırhlı...
Yılmaz yıkılmaz başlar dolu
Hıncahınç Anadolu…
Son kozumuz;
Milli müdafaa
Çare kalmadı başka
..........Boş durmak neyin nesi?
............Çekilmeli ülkemden melun çizmesi
..............Ya istiklal ya ölüm!
.................Yok başka bir çaresi
……..Vatan için bu kutlu vazife;
……….Ne aziz, ne şerefli, ne mukaddes görseniz
…………Bu yola can koymanın lezzetini
……………Bir kez tadıp da bilseniz! ’
Kara Fatma bu işte, çelik yürekli kadın
Aradı buldu Sivas’ta Mustafa Kemal’ini
“Emret paşam emrindeyim
Bu milletin bir neferiyim
İzin verin de
Karınca misali bu yolda,
Ben de can vereyim!
Çakmak çaktı, kıvılcım saçtı çakır gözler
İşte benim kadınım budur!
Asıl onu âtıl bırakanlardan korkulur!
Ah! Dedi Kemal paşa:
“Keşke tüm kadınlar senin kadar cesur olsa !
Sırtımız gelir miydi taşa?
Çok yaşa sen, çok yaşa Kara Fatma! ”
Gerekince baba oluyor da ana evladına
Niye asker olmasın, vatan savunmasında?
Hedefi göstererek, zaferle şaha kalkan
O değil mi o, donanımlı yaratılan?
Dağda, taşta, at sırtında, cephede
Gökler selamlıyor bu kutlu askerliği
Dikiş dikip, hamur açmak mı tek hüner?
Erkek Fatma’ya yakışmıştı çete reisliği
Milis Müfreze Komutanıydı batı cephesinde
Çete reisiydi İzmit’te işgalciler peşinde
İnönü, Sakarya, Dumlupınar’da bölüğüyle birlikte
Her rolü oynuyordu, yeter ki kurtulsun ülke!
Balkan’dan Erzurum’a, dolaştı Kars’a kadar
Bazen komutan, nefer; bazen hasta bakıcı
Hısımdan, akrabadan kim var ise soyunda
Fatma ile beraber cephelerde savaştı.
İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da
Mehmet’ler tarih yazar
Yazar da
Oturur mu Kara Fatma?
Taşırken istiklâle sırtında silahı, ilaçı, aşı
Bağışlamıştı Kızılay’a tüm maaşını.
Çavuşluktan üst teğmenliğe
Aşçılıktan taşımacılığa
O dağ senin, bu cephe benim
Soluksuz koşuyor…
Kâğıtsız, kalemsiz o da destan yazıyor!
Cephe cephe, iklim iklim haykıran
Silah atan, yara saran, yüreği kanayan
Efsane içinden bir efsane...
Eşi şehit olan hanımlara haykırdı
- Vatan elden gidiyor bir şeyler yapın!
Davranın, bu ülke yavrumuza gerekli!
Kayıtsız kalmaya hakkımız mı var?
Kaybedecek hiç vaktimiz mi var?
Anadolu’m, ah saf anaların yurdu!
Her ana nice ana doğurdu
Kenarından bezi, anasından kızı görülür ya!
Sağ elini şarapnele kaptıran
Dokuz yaşındaki, kesik elli kızı bile
Diğer elini kullanmak için Fatma’dan
Silah istiyordu, düşmana saldırmak için!
İşte burda gizli, muzaffer milletin sırrı
Tümleşen ruhlar ördü, geçilmez kale duvarı
Erkeğiyle birlikte aç kalan açık kalan
Vatanın şefkatinden yüreği gıda alan
Kahraman anaların yüzünün hürmetine
Emekler dua oldu, kurtuldu böyle vatan!
(gülce-buluşma)
Kara Fatma lâkabıyla tanınan Fatma Seher Hanım, 1888 yılında Erzurum’da doğmuştur. Babasının adı Yusuf Ağa, kocasının adı ise Derviş Bey’dir. Kocası da asker (Binbaşı) olan Fatma Seher Hanım, Edirne’de görev yapan eşiyle birlikte Balkan Harbi’nde yer almıştır. Daha sonra ise kendi ailesinden 10’a yakın kadını örgütleyerek 1.Dünya Savaşı’na katılmıştır. Mondros Mütarekesi’nden sonra ise eşi Derviş Bey’in vefat haberini almış ve Erzurum’a dönmüştür.
Erzurum’da bir süre kalan Fatma Seher Hanım, Sivas Kongresi’nde bulunan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için Sivas’a gitmiş, kendisinden Milli Mücadele’ye katılmak için görev istemiştir.
Mustafa kemal bu görüşme sırasında ona adını, silah kullanmayı, ata binmeyi bilip-bilmediğini, savaştan korkup-korkmadığını sormuştur. Kara Fatma’nın verdiği cevaplar Mustafa Kemal’i memnun etmiş, “Kara Fatma, bütün kadınlar keşke senin gibi olsaydı” demiştir. Bu olaydan sonra Fatma Seher Hanım’ın adı “Kara Fatma” olarak kalmıştır.
İzmit, Kara Fatma gibi cesur yürekli insanlarımızın üstün gayretleriyle, 28 Haziran 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. Kara Fatma ve ailesi, İzmit’in kurtarılmasından sonra bir süre daha bu bölgede kalmışlardır.
Balkan, Sakarya, Başkomutanlık Muharebeleri’ne de katılarak Üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiş olan Kara Fatma, 1955 yılında Erzurum’da vefat etmiştir
Bir röportajında: Askere 24 yaşında girdim. Seferberlikte Kars, Kağızman, Bayazıt taraflarında çalıştım. 275 kişilik bir çetenin reisi idim. İstiklal Harbi’nde Garp Cephesi’nin hemen her tarafında bulundum. Bereket Alakaya taarruzunda, sonra Düzce’de eşkıya ile müsademede Sivrihisar’da, birde Değirmendere’de yaralandım. Bunlardan başkan ufak tefek sıyrıklar, çizikler onları saymıyorum. Kızımın parmaklarını da şarapnel kesti. Zavallı yarı deli vaziyettedir. Yetimleri bana kaldı. Çalıştığım sürece amirlerimin takdirlerini kazandım. Bütün sefaletimi unutturan, beni yaşatan bu İstiklal madalyasıdır. Açım ama şerefliyim! demiştir
5.0
100% (2)