ERZURUMLU KARA FATMA (gülce-buluşma)ERZURUMLU KARA FATMA Çelikleşmiş bir iman, yumruklaşmış bir yemin "Vatan, vatan!" diyordu en koyu gecelerde Yelesinden tuttuğu yağız atın üstünde "Haydi bre yiğidim, .........................Davran davran!" diyordu. Yıldızlar avucunda, güneşler omzundaydı. Kuşanmıştı ölümü, cepheden geliyordu Fişekti bakışları, dağları deliyordu "Namus günüdür bugün, toplanın şu meydana Eli silah tutanlar, nerdesiniz?" diyordu. Bebe, belik, kadın, kız; yaşlı, genç, herkes Kazma-kürek, balta-nacak ve insan insan Haydi, haydi cepheye!" diye Sesleniyordu... Yıldızlar avucunda, güneşler omzundaydı. * Devasa çınarın kırılırsa dalları, Bu ülkenin anaları Kırılan her dalın acısını duyar yüreklerinde Daha duymadan gökle yer... Anadolu analarını bilmeyen İşgâlci batılı ahmaklar Bilselerdi anlamını Ne demek Anadolu? Kırk kere düşünürdüler… Kınalanmış bir eliyle tüfenk çatan Yavrusunun elinden tutan öteki eliyle O muhteşem, o efsunlu kadın gücünün Farkında bile değildiler... İşte size en güzide bir örnek! Sayısız değerler içinde bir değer Cengâver kadın : Fatma Seher Tarihler, zaferler ve kahramanlık türküleri O’nu Erzurumlu Kara Fatma olarak Bellediler, bildiler... * Kanatları darbe alan ülkenin İhtiyacı vardı her bir nefere Binbaşı rütbeli eşiyle birlikte Katılmıştı Balkan muharebesine… Yarınlar! Varla yok arasında yarınlar! Onu avuçlarımdan nasıl topladılar? Bir sevdaydı ülküsü, Memleket havasından çığırıyor türküsü… Nasıl rahat olsun başı dumanlı yürek? İşgal eylemlerini dinleyerek Kaç damardan patlayıp efil efil atan Korkusuzdu, gözü karaydı göğsün Mevzu bahis olunca vatan…! ……..Fark eder mi hiç kar, kış, uzak, yakın ……….Can nedir ki, inliyorken vatan! …………..Geri kalmam, erkeğim cephedeyken ………………”Evde kal, gelme! ” deme bana sakın! * Seherlere taze nefes oldu Fatma Seher..! Bu musibet, elbet geldiği gibi gider Kadın değil, dişi aslan kükrüyor ! Kanındaki devir daim “Zafer zafer!” diyerek dönüyor Üzerinde silah, sarık, şalvar ve cepken Şerefli asker eşiydi o zaten Ana yüreği katlanmıyor acıya Kendisi olmalıydı bir tek savaşıp ölen Kararan bulut, karardıkça karardı Makus talihin gelmiyor ki ardı arkası! Trablusgarp’lar, Balkan’lar, Yemen’ler Ne Çanakkale’ler gördü bu ömür... Çepeçevre kuşatıldık sonunda Açlık, sefalet almış yürümüş, lakin! Sabrı, çelikten zırhlı... Yılmaz yıkılmaz başlar dolu Hıncahınç Anadolu… Son kozumuz; Milli müdafaa Çare kalmadı başka ..........Boş durmak neyin nesi? ............Çekilmeli ülkemden melun çizmesi ..............Ya istiklal ya ölüm! .................Yok başka bir çaresi ……..Vatan için bu kutlu vazife; ……….Ne aziz, ne şerefli, ne mukaddes görseniz …………Bu yola can koymanın lezzetini ……………Bir kez tadıp da bilseniz! ’ Kara Fatma bu işte, çelik yürekli kadın Aradı buldu Sivas’ta Mustafa Kemal’ini “Emret paşam emrindeyim Bu milletin bir neferiyim İzin verin de Karınca misali bu yolda, Ben de can vereyim! Çakmak çaktı, kıvılcım saçtı çakır gözler İşte benim kadınım budur! Asıl onu âtıl bırakanlardan korkulur! Ah! Dedi Kemal paşa: “Keşke tüm kadınlar senin kadar cesur olsa ! Sırtımız gelir miydi taşa? Çok yaşa sen, çok yaşa Kara Fatma! ” Gerekince baba oluyor da ana evladına Niye asker olmasın, vatan savunmasında? Hedefi göstererek, zaferle şaha kalkan O değil mi o, donanımlı yaratılan? Dağda, taşta, at sırtında, cephede Gökler selamlıyor bu kutlu askerliği Dikiş dikip, hamur açmak mı tek hüner? Erkek Fatma’ya yakışmıştı çete reisliği Milis Müfreze Komutanıydı batı cephesinde Çete reisiydi İzmit’te işgalciler peşinde İnönü, Sakarya, Dumlupınar’da bölüğüyle birlikte Her rolü oynuyordu, yeter ki kurtulsun ülke! Balkan’dan Erzurum’a, dolaştı Kars’a kadar Bazen komutan, nefer; bazen hasta bakıcı Hısımdan, akrabadan kim var ise soyunda Fatma ile beraber cephelerde savaştı. İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da Mehmet’ler tarih yazar Yazar da Oturur mu Kara Fatma? Taşırken istiklâle sırtında silahı, ilaçı, aşı Bağışlamıştı Kızılay’a tüm maaşını. Çavuşluktan üst teğmenliğe Aşçılıktan taşımacılığa O dağ senin, bu cephe benim Soluksuz koşuyor… Kâğıtsız, kalemsiz o da destan yazıyor! Cephe cephe, iklim iklim haykıran Silah atan, yara saran, yüreği kanayan Efsane içinden bir efsane... Eşi şehit olan hanımlara haykırdı - Vatan elden gidiyor bir şeyler yapın! Davranın, bu ülke yavrumuza gerekli! Kayıtsız kalmaya hakkımız mı var? Kaybedecek hiç vaktimiz mi var? Anadolu’m, ah saf anaların yurdu! Her ana nice ana doğurdu Kenarından bezi, anasından kızı görülür ya! Sağ elini şarapnele kaptıran Dokuz yaşındaki, kesik elli kızı bile Diğer elini kullanmak için Fatma’dan Silah istiyordu, düşmana saldırmak için! * İşte burda gizli, muzaffer milletin sırrı Tümleşen ruhlar ördü, geçilmez kale duvarı Erkeğiyle birlikte aç kalan açık kalan Vatanın şefkatinden yüreği gıda alan Kahraman anaların yüzünün hürmetine Emekler dua oldu, kurtuldu böyle vatan! ************************************** (gülce-buluşma) Kara Fatma lâkabıyla tanınan Fatma Seher Hanım, 1888 yılında Erzurum’da doğmuştur. Babasının adı Yusuf Ağa, kocasının adı ise Derviş Bey’dir. Kocası da asker (Binbaşı) olan Fatma Seher Hanım, Edirne’de görev yapan eşiyle birlikte Balkan Harbi’nde yer almıştır. Daha sonra ise kendi ailesinden 10’a yakın kadını örgütleyerek 1.Dünya Savaşı’na katılmıştır. Mondros Mütarekesi’nden sonra ise eşi Derviş Bey’in vefat haberini almış ve Erzurum’a dönmüştür. Erzurum’da bir süre kalan Fatma Seher Hanım, Sivas Kongresi’nde bulunan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için Sivas’a gitmiş, kendisinden Milli Mücadele’ye katılmak için görev istemiştir. Mustafa kemal bu görüşme sırasında ona adını, silah kullanmayı, ata binmeyi bilip-bilmediğini, savaştan korkup-korkmadığını sormuştur. Kara Fatma’nın verdiği cevaplar Mustafa Kemal’i memnun etmiş, “Kara Fatma, bütün kadınlar keşke senin gibi olsaydı” demiştir. Bu olaydan sonra Fatma Seher Hanım’ın adı “Kara Fatma” olarak kalmıştır. İzmit, Kara Fatma gibi cesur yürekli insanlarımızın üstün gayretleriyle, 28 Haziran 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. Kara Fatma ve ailesi, İzmit’in kurtarılmasından sonra bir süre daha bu bölgede kalmışlardır. Balkan, Sakarya, Başkomutanlık Muharebeleri’ne de katılarak Üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiş olan Kara Fatma, 1955 yılında Erzurum’da vefat etmiştir Bir röportajında: Askere 24 yaşında girdim. Seferberlikte Kars, Kağızman, Bayazıt taraflarında çalıştım. 275 kişilik bir çetenin reisi idim. İstiklal Harbi’nde Garp Cephesi’nin hemen her tarafında bulundum. Bereket Alakaya taarruzunda, sonra Düzce’de eşkıya ile müsademede Sivrihisar’da, birde Değirmendere’de yaralandım. Bunlardan başkan ufak tefek sıyrıklar, çizikler onları saymıyorum. Kızımın parmaklarını da şarapnel kesti. Zavallı yarı deli vaziyettedir. Yetimleri bana kaldı. Çalıştığım sürece amirlerimin takdirlerini kazandım. Bütün sefaletimi unutturan, beni yaşatan bu İstiklal madalyasıdır. Açım ama şerefliyim! demiştir |