3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2079
Okunma
EFSANE SES HAMİYET YÜCESES
“Görmedim ömrümün bir asude demini
Çekerim hep o siyah gözlerin matemini”
Diyorsan sen ey bülbül kadın!
Ben de diyorum ki:
Duymadım, dinlemedim senin gibisini
Hiçbir ses silemedi ruhumdaki izini
“Her mevsim içimden gelir geçersin
Sen vefasız yolcu kalbim viran edersin”
Beni bu sözler kadar bitiren kadife sesin
Yankısıyla mest olurum, kim ne derse desin!
Ruhumuzu delen o gramafon vardı ya!
Yeryüzünden semaya açılmış kollar gibi
Arşı âlâya ilahi tefekkürü yollar gibi…
Ya o cızırtılı plaklar!
Safiye Ayla’lar, Müzeyyen Senar’lar
Münir Nurettin esip de yağar…
Sanat; ruhun işlediği
…İlmek ilmek oyadır
……Malzemesi;
……..Bazen kelime, bazen nota, bazen boyadır
Türk Sanat Musikisi denince
Aklıma gelen; ilk isim, ilk ses
Ne efsunkâr, ne enfes
Gönül sesiydi, hatıramda kalan Hamiyet Yüceses!
Ahenkle dans eden nidasıyla
Bülbül bebek olarak gelmişti dünyaya…
On bir yaşlarına henüz gelmeden
Yerini almıştı assolist kadrosunda
Zerk ederken sesini ruhlara damardan
Hem musiki dersi, hem özel besteler
Sadettin Kaynak’tan…
Selâhattin Pınar’dan…
İlham alırdı Hafız Burhanlardan…
İstanbul Belediye Konservatuarı
İcra Heyeti içinde biri var ki, duyan inanmaz
Olamaz böyle bir performans…
Ülkem için bulunmaz şans.
Efsane ses, çıkınca meydâne
Utançtan dilini yutan mikrofon
Atıl kalır bir köşede…
Kendine kurunca güçlü hâkimiyeti
Muhteşem yorum, içli nefesle
Ruh verirdi güftelere, tellere…
Damardan girince bir uzun gazelle
Uçuşan ruhlara kim bilir neler anlatır!
Anlatırken ağlatır udu, kemanı, kanunu
Ney’i ağlatır...
İstanbul’un öte yakasından belki
Karacaahmet’i ağlatır…
Boğazın bir yakasında bülbül, başlayınca şakımaya
Diğer yakaya akseder ılık ılık nameler…
Susmak istemez, hüznün beslediği nota
Sükûn içinde huşûya dalarken geceler
El pençe divana durur fırtına…
Meltem hüküm sürerdi
Efil efil…
Dalga dalga…
Nice saz, nice beste
Huzur aldı o sesten
Abdülhak Hamit bile
Şapka çıkarırdı belki
Makberini dinlerken!
Ulaşırdı nefesi ulaşılmaz iklime
Nihavent, segâh, rast, hüzzam…
Ne zor makam, ağır beste murada erdi
Yüceses Hançeresinde
Rabbim bu hünerleri ona nasip eylemiş
Engel nota yok ona, hiç bir beste zorlamaz,
Gazel söyleyen kadın, ilk olmuş ilk söylemiş
Ruhunun zarafeti sesine çok benzemiş
Rekorlar kırıyorken taş plağından
Ses kraliçesi seçilmişti diğer yandan
Ünü yayılırken fersah fersah dünyaya
Acı haber gelmişti, Atılay Denizaltından
Marmara Sularından yürek parçalayan haber
Ülke semalarında yankılandı hazin hazin
Gömülmüş sulara kaç nefes, gelmiyor koca çınarlardan
Ya Rab bu nasıl bela, sel dinmiyor pınarlardan?
Ne yapacak Marmara onlarca koç yüreği?
Ateş yaktı kavurdu düştüğü her bir yeri…
Yüreğinin resmini çizerek zârı zârı
Ummanda arıyordu onun adını…
Sahneleri yakarak yaralı bülbül
Dönmeyen sevgiliye denizden
“Gitti de gelmeyiverdi” diyor feryâd içinde
“Bakmıyor çeşm-i siyahım” inleyince
Hacı Arif Bey’i ağlatıyordu öte yerden...
Gitmiş, gitmişti sevgili
Dönüşü olmayan yola
Deniz yutuvermiş o sımsıcak eli
Ağladı gözler, yalvardı sözler
Nafile! Giden dönmüyor geri...
Rekoru henüz kırılamayan rakipsiz kadının,
Altmış yedi yıl sanata adanmış sesi,
Kontrole gelemeyen nefesi
Doksan Altı yılında, İlahi emirle kesiliverdi.
“Görmedim ömrümün asude geçen bir demini”
Diyerek ağlattığı sahneler;
Gelmedi bize, senin gibi bir nefes geri
Diyerek arıyor hâlâ onun yerini.
Suadiye’de gezerken geçen günlerde
İsmini taşıyan sokaktaydım tesadüfen;
Birden, ruhumdaki izine rastladım.
Derinlerden, çok ötelerden
Kulağımda çınladı yine
“Feryâde! Feryâde! ”
“Geç buldum çabuk kaybettim
Hicran oldu hayat bana”
Ah, o şarkılar vardı ya! cızırtılı plakta
Neler bırakmıştı benim çocukluk hatırama…
(gülce-buluşma)
Asuman Soydan Atasayar
5.0
100% (1)