FERYAL 3
Harun uzunca boylu esmer bir delikanlı,
Sebahat kumral güzel, marifetiyle namlı. Tam da isteyecekken, kader ağını ördü. Sebahat’i amcası, oğluna layık gördü. Zuhal’e göre Feryal; ev için yeni muştu. Harun’a göre ise, kanadı kırık kuştu. Feryal’e göre Harun, Sabahat’ı unutur? Döner gelir gönlünü, belki bende avutur? Sakladı yüreğinin en karanlık yerine, İçinde gizli tuttu, demedi ciğerine. Muhtarın gönlü geniş, sofrası biraz dardı. Zuhal, Harun, kendisi bir de Feryal sığardı. Feryal’de ağız sıkı, konuşulan konular, Evde kaldı çıkmadı, meraklandı komşular. Kuşçular’dan Emine ağız yokladı birden; "- Harun mu istiyormuş Sebahat’ı yeniden?" Boşta bulundu Feryal: "- Yok öyle bir şey yenge!" Diyince Emine’den, kaçmadı malum denge. Yengesiydi Şadan’ın, dedi: "- Bak dinle beni, Kızın aklı Harun’da, görmüyor gözü seni." Şadan tarla yolunda kızcağızı çevirdi. "- Benim gönlüm sendedir, ya senin kimde?" dedi. Kimi evler bitişik, kimi tek duvar olur. Rüzgar yağmur engeller, soğuğa siper durur. Samanlık duvarından,taş düşer yan ahıra, O taş pencere olur, muhabbetler gırıla. Şadan bu pencereden hep ahırı gözlerdi. Sarı kızı sağarken, Feryal’i dikizlerdi. Bir gün dayanamadı "- Kız buraya bak!" dedi. Feryal şaşkın apışık, üç adım geriledi. "- Senin için çok yandım, sen beni hiç görmedin. Ne kadar çok istedim, bana mendil vermedin." Kız önce şaşkın mahcup, sonra pır pır yüreği, Bırakıp kaçıyorken, yıkacaktı direği. Geceler kabus oldu kafası az karıştı. Akıllı kızdı Feryal, kendisiyle barıştı. Dedi; isterse Harun, olur burası evim. Olmadı burdan çıkar, Şadan’lara giderim. Harun’u tartmak için, bana az zaman lâzım, Şadan’a göz kırparım, olsun o kadar nazım. Dört gün sonra ahırda, Şadan yine hazırdı. Feryal’se cevabı, bir türküyle sızdırdı. "- Eğer gönlün bendeyse, bekle kirazlar olsun Anan gelip istesin, ebemler de kaz yolsun." Evde her şey yolunda, Harun’a var iltifat. Rengarenk kazakları, ördü üstüne kat kat. Kışın tandır başına kurdular bir hanayı, Zuhal’e dedi Feryal: " - Ben dokurum halıyı." Dokudukça halıyı gözünden renk atardı, Gül deseni yanına, lale sümbül katardı. Kirkidini vurdukça hanayı inletirdi. Okuyarak türküyü Harun’a dinletirdi. "- İpliğim mor koyundan, neler çektim huyundan. İstemiyorsan söyle, içmeyeyim suyundan. Ağanın atı toktur, benden güzeli yoktur. Senin gibi civanın, elbet talibi çoktur." Gelmeyince bir yanıt, tükendi bitti umut. Dedi, Şadan eldeyken, Feryal Harun’u unut. Baktı pencere açık, tutuştular el ele. Şadan dedi Feryal’e: " - Şu gece olsun hele!" ... .. . Bir, üç, beş, yedi derken beyit tükendi erken. Feryal’i biri gördü, samanlığa girerken. Gün ola harman ola, gönüle ferman ola. Bu Feryal’e sonunda birisi derman ola. ... .. . Hana:Halı, kilim, bez dokunan tezgah. Kirkit:Halı, kilim dokumada kullanılan taraklı demir veya tahta. |