FERYAL 2Çağırmıştı yanına muhtarın eşi Zuhal, Ellerini öperek, oturdu yere Feryal. Dedi: "- Kızım, bak dinle! Anlaşalım seninle, Sabah akşam her yerde dolanırsın benimle." "- Anamsın gayri benim, say ki senin kölenim." "- Berhudar ol evladım, ben de senin ebenim." Anlaştılar böylece, yeni düzen başladı. Feryal’ in gelişine, Zuhal bir kaz haşladı. Mal, davar, ahır, nahır her işe koşar oldu, Böyle candan çalışmak, akıldan yana yoldu. Muhtar, oğlu Harun’la yamacı sürüyordu. Feryal cılgadan gidip, azık götürüyordu. Dönüş yolunda iken, ciğerde dert közledi. İçinde hiç dolmayan bir eksiği özledi. O his çekti götürdü annesinin kabrine. İki hasret kavuştu gıyaben birbirine. Ürperen bakışlarla geldi mezar başına. Annesinin nezdinde dedi mezar taşına. "- Erken bıraktın beni el alemin eline, Yerini kimse tutmaz melek olsa da yine. Doğmayan ümitleri, peşimdeki itleri, Anca sen ayıklardın, saçımdaki bitleri. Bıraktı gitti kocan, ondan sonra da bacın, Yerin rahat mı bilmem, yanında dinsin acım...’’ Göz yaşları sel oldu, mezarın otlarına, Tuzu yaktı yanağı, indi dudaklarına. Sabrı taştı feleğin ettiğine küserken, Uzaklaştı oradan mezar sükut ederken. Ta beşinde ellere bırakılmış bir kızdı. Öksüz, fakir, talihsiz üstelik de yalnızdı. Yalçın ara vereli süzüldü yanakları, Şimdi daha güzeldi incelmiş parmakları. Yaz biterken sarardı soldu bütün yapraklar. Kasım yağmurlarıyla doydu susuz topraklar. Yalçın’dan para yoktu, fiskos haber salardı. İstanbul’da evlenmiş, sırf keyfine dalardı. Bereket ki Zuhal’le muhtar amcası vardı. Ona teselli verir her fırsatta kollardı. Unut diye aldılar, geçen acı günleri, Küpe, yüzük, bilezik ve rengarenk yünleri. Günler ayları aylar yılları çabuk kovdu, Feryal sanki burada, hayata yeni doğdu. Unutturdu babayı mutluca geçen zaman. Saklıyordu abayı kimseye yaktırmadan. Artık çökük değildi güzel yeşil gözleri. Taş gibi duruyordu karşıdan göğüsleri. Altın sarısı idi parlak güzel saçları. Upuzun kirpikleri, yaya benzer kaşları. Çıtkırıldım parmaklar, şimdi birer kalemdi. Köyün bütün gençleri onun için veremdi. Düğünlere gidince yer yerinden oynardı. Taş yürekli erkeğin, bile içi kaynardı. Ağanın oğlu Sadık, askerden yeni döndü. Muhtara haber saldı umudu suya gömdü. Eve gelen dünürler muradına ermedi. Muhtar Feryal’e layık köyde damat görmedi. Kasabadan Şanoğlu, dünür olalım dedi. Muhtar olmazı çekti, kızı ele vermedi. Hepsine tatlı dille: "- Erken!" Diyordu muhtar, "- Evlenecek çağına biraz daha zaman var." ... .. . Bir, üç, beş, yedi derken beyit tükendi erken. Feryal’i biri gördü, tarlalara giderken. Gün ola harman ola, gönüle ferman ola. Bu Feryal’ e sonunda birisi derman ola. ... .. . Cılga:Keçi yolu, patika |