ŞİVESİ BOZUKTUR YALNIZLIĞIMIZIN...
“Bir şiirde, bir satır saklayabilir başka bir satırı
Nasıl ki bir kavşakta bir tren belki örter bir treni ... Aşkta, başka bir sitem saklayabilir bir sitem ve küçük bir serzenişte, koskoca bir şikayet gizlidir belki Bir adaletsizlik bir başkasını saklayabilir-bir sömürgeci bir başkasını Bangır bangır bir kırmızı üniforma bir tane, bir tane daha! ” -Kenneth Koch- /Her aşk bir bıçaktır ayrılıkların bilediği yeni bir hayat taze bir dramdır!../ I Aykırı birer notaydık isyankar şarkılarda kan revan dillerde ıssız kaldık.. sızıydık, sızlandık! bir elvedanın teninde riyakar sevgilerin kıyısında yalan kaldık. Şairane bir kadının üryan günahlarında, iliklerimize kadar yalnızdık hayat zalimdi tutuşturdu ayrılıkları; yandık ha yandık tutamadık yolları sonra yılları, özlemin kancasında derin bir ’off’ kaldık!.. II Sen suçlarımın ihbarcısı... hakkımda çıkarılan tutuklama kararıydın o yüzden polis raporlarında rehin aşkımız... Sen türkülerimi demlediğim sabahların efkarı bıçaklanmış günlerimden kalan şiir... III Okuma yazma bilmeyen entellektüel sürgünüyüm, hiç kullanılmamış coğrafyaların karanlık geçmişinde... Terkimizde ağrıyan sözcükler yollar uzun - kısa ayrılıklarda böyle az insan, çok yalnızlıklarda az şiir, çok şairlerde... Biz yokuşu kendimizin durmadan tırmandığımız uzun soluklarla biz kendimizin çırağı ve ustası kendimizin bu yama tutmayan hayatta Kuşatmalarda kan lekeli şiirlerdik; infazlarda yitirdik mavilerimizi... söküldük dikildiğimiz anlamlardan; dikilmez artık yırtılan sevincimiz... Çürümüş şehirlerde yağmalardan artakalan yaralarız biz kimliği rehin bırakılmış bir coğrafyanın sürgünleriyiz ezgileriyiz aynı türkülerin ve imgeleriyiz içli şiirlerin... ürkek adımları devrik bir aşkın.../ aynı kalbin çarpıntılarıyız yalnızlıklardan derlenmiş şarkılarız biz... Oysa, aynı türküleri çalan- büyük bir orkestranın farklı enstrümanlarıydık kim- neden ayırmak ister ki bizi; kim?.. IV Eskimeyen ve aç bir canavardır zaman, takvimler habersiz, saatler şaşkın kalır ve biz de ölür gideriz nefes almakta zorlandığımız ve tıkandığımız bu dünyadan ardımızda intihar teorilerimiz kalır... ve insan haklarından habersiz derin yaralarım Ahmed ARİF’in şiirlerinde unuttuğum çocukluğum kalır!.. Kusura bakmayın; üzerine kapandığım kitaplar size emzirdiğim için tenhalığımı kendimi size bulaştırdığım için... V İçe kapanan bir yumruk gibi içime kapandım kalabalıkların çürümüş yüzünde... kabul edilmez satır aralarında bir yığın küfürdü hayat... İçe kapanan bir yumruk gibi içime kapandım bir uzun yol otobüsünün camına dayayarak başımı... Ve dinlenme tesislerinde yokluğunu kanatan bir ses! ’Yanında gelmeyen var mı!..’ ’yanında gelmeyen var mı?..’ Kimse bilmezdi oysa, sensizliği içimde bir yara gibi taşıdığımı.. Sakladığım bir ırmağın sularını utandıran mahçup yüzünde kurşunlara çarptı sesim... daha gelecek düşlerimi ve seni- uzak bir taşra kentinde şivesi bozuk yalnızlığıma ekliyorum ve sana ekliyorum sicili bozuk ve çektikçe uzayan acılarımı!.. VI Hep seni özlemekle gelip geçti acıtan günlerim, hep sana yanmakla hep seni bekledim dilimin dönmediği türküler söyleyerek hep uzağından bakarak benim olmayan kavuşmalara... (Bir sutyen gibi unutulurken aşklar kirli yataklarda! yalnızlık sokulmasın güzelliğine- çünkü ’altına imzasını atacak kadar kim bilinçli ve doğru yaşadı ki?..’) (Birdal ERDOĞMUŞ/2005) |
tek bir şiir okumadım ben, belki tek satırdı özeti -kendime sakladığım- ama çok şiirdi,
çığlık çığlığa kanıyorken içimiz, kelimelerin acizliği bu kadar mı yüreklendirilmeli?
evet, kelimeler aciz, yaşanılanlara bazen yaşanılanlar aciz anlatılanlara...
ne güzel dokundunuz öyle içli içli seneler öncesi yazılan bu sözcüklerin çığlığıyla, yüreklerimize...
kelimeler...
cümleler...
acının neresinden geçerken duraklar, yorulur evet yorulur harfler bile...
yine şiir okudum, saygım ve hayranlığım sonsuz...
bana Odabaşı'nı anımsatıyorsunuz...
sevgiyle....
her daim...