BU SAATLER
Bu saatler;
Duygularımın beni, desdursuz esir aldığı, Söz sırasının yüreğime geçtiği vakitler. Sağımda bir bardak çayım ve hüzün. Solumda gölgelerin ruhsuz suretleri. Elimde dumanı ciğerime yapışan sigara. Kalbimin çatlakları arasında süzülen, sen. Çaresizliğin bağrında, bir buz kalıbı gibi eriyen, ben. Üstümde bir battaniye. Odam loş ve soğuk. Yüreğim bir hoş. Cevap bulamadığım sorular geçiyor aklımdan. Kırmızı ışıklarımda durmadan. Yeşil ışıklarımı yakmadan. Ve bana sarıyı bekleme şansı bırakmadan. Bu saatler; Ellerin, yüreğin sesi karşısında kelepçelendiği, Üstümüze yorganı örttüğümüz, Cevapsızlarımızın üstünde ki örtüyü kaldırdığımız vakitler. Ama neden? Neden akla bu saatlerde gelir, her hangi bir vakitte düşünülmeyen? Neden insanoğlu en zor soruları, bu saatlerde sorar kendine? Olağanüstü güçleri mi var karanlığın? Okunmuş su mu içmiş yoksa gece? Bir ben değil. Hepimiz esrarına bırakıyoruz kendimizi gecenin. Çocuğunu uyutan anne. Gırtlağa kadar borcu olan baba. Sınava girecek öğrenci. Lokantada çalışan aşçı. Geleceğini düşünen genç. Gideceğini anlayan yaşlı. Günahını hatırlayan suçlu. Herkes... Ama herkes bir şeyler soruyor kendine. Kimi gülerek, kimi kızarak. Kiminin gözü yaşlı. Kimi deli gibi kıvranıyor yatağında. Kimi yavaş yavaş bırakıyor kendini, aklının takıldığı sorulara. Pişmanlığını hatırlıyor kimi. Çarşafı, yorganı yırtıyor hırsından. Ama sorular, bir türlü çıkmıyor aklından. Bu saatler; Neşeli bilinenin, suratının mahkeme duvarına döndüğü. İyi bilinenin, aklında ki çakalların ulumaya başladığı. Kötü bilinenin, gönlünde ki çiçeklerin açtığı. Mahcubiyetin, Masumiyetin, Güçlülüğün, Zayıflığın, Vel hasıl her türlü mağrifetin, gölgelere karıştığı zamanlar. "Elitlerin", "Varoşların", "Mükemmellerin", "Sıradanların", Sadece "İnsan" olduğu, Tüm sıfatların komaya girdiği vakitler. Bu saatlerde ne açık bir yer kalır, ne de kapalı bir yol. Her ne kadar "Gecelerin sahibiyiz" dese de birileri, Ufak bir tıkırtı yeterlidir, "Sahip olan’ın" kim olduğunu hatırlatmaya. Bu saatlerde herkes yalnızdır aslında. Karanlık, ket vurur dünyaya. Hepimiz korkarız karanlıktan. Önümüzü arkamızı görmeyiz. Karşımıza neyin çıkacağını bilmeyiz. Ama ne kadar korksak korkalım, Işığı söndürmeden, yatağa giremeyiz. Sadece çocuklar korkar, karanlıkta uyumaktan. Onların zaten, bir hesabı yoktur karanlıkla. Hissetttikleri her duygu "çocukluktan". Acaba biz büyükler, Lambalar yanarken uyuyamıyor muyuz gerçekten? Yoksa gecenin karanlığına mı ihtiyaç duyuyoruz, Kendi karanlıklarımızı ortaya çıkarmak için? Saçları rüzgarda süzülen, Gözlerinin maviliği, bir denize benzeyen, Dudakları, bir kirazı andıran, Yüzü, ay gibi parlayan, Cennet gibi kokan, Boyu posu, endamı dillere destan bir kadının, Saçlarını yıkadığı, Lenslerini çıkardığı, Dudaklarında ki ruju sildiği, Makyajını temizlediği, Kokusunun, etkisini yitirdiği, Uzuun topuklu ayakkabılarını ve belinde ki korseyi çıkarıp, Köşesine çekildiği vakilerdir bu saatler. Çünkü; Karanlık en büyük sırdaşıdır insanın. Hiç bir şeyin görülmediği, Fakat dikkatli bakıldığında "İşin aslı’nın" anlaşıldığı... |
Yuduma hazırlar hayatı
Kekremsi bir tad bırakıp
Terkeder sabahları
Yüreğine sağlık dost.tebrik ediyorum.