3
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1258
Okunma
1
Saçları ellerine verilmiş bir mevsimdir
Geceyi ürküten
Toprak, sarışın bir sese gebedir bu vakit
Güz kapıya dayanınca çaputlar üşür
Üşür de üşür
Nal seslerinden bir şarkı canıma yapışınca,
‘Öte’lenince toprağın tütün kokan yâri
Kütürder zamanın kemikleri
Sıska, ürkütücü ve kahverengi
Ateş atılır
Kuş uçmaz kervan geçmez denilen meydana
Yine saatlerin değemediği yaralar yanar
Perçemi kanlı bir kamber olur zaman
Davullar durur
Tabiata verilmiş bir imtihandır güz
Çıplak çatılarda sabır yuvalanır, yuvalanır da durur
2
Yerin aklaştığı yerde gök karardığı zaman
Dillerce örülen dualar kalırsa isimsiz
O an Leyla, bahtına kahrını yavrular
Kamıştan olur evlerinin direkleri
Yangın yemiş sesler semadan sararan yağmuru indirir
Bir yüzü karanlık kalır sabahın
Bir yüzü solgun ve neşesiz
Topraktan makûs tarihin silahları çıkartıldığında
Leyla’nın kısık gözlerinde görünür yağmurun çocukları
İşte o zaman korkarım güzün gazabından
Bin bir ruh, örüklerinin arasında dolaştığında
Korkarım güzün gazabından
Elyaflı yastıklarda uzayan yolların
Bildiğimden ‘gayb’ta tıkandığını.
3
Yüksekten inen o rengârenk tüy
Ağır geldi ellerimin acısına
Torbalara dolduruluyor
Kunduralı oğlanların topuklarından ufalanan mevsim
Gırtlağıma yerleşiyor kuş tapınakları
Tanrı ruha, tene ve söze kafes yarattığından beri
Kuşlar kanatlarını çırpıyorlar tâ beynimde
Yalvarırım Güz,
Topla torunlarını kucağımdan
Kehkeşana gerilmiş siyah çarşafta parıl parıl parlayan torunlarını
5.0
100% (1)