Dönence
Pervanenin kuşandığı kılıçmış gözlerinden yükselen niran.
Bir sonraki son ana bıraktığı ten yangını bir tebessüm onunki. Yazgıya düğümlü tavafını, kızıl bir kül olarak tamamladı o can. Bir can, ancak bu kadar gölgesiyle sarınan Kâbe’yi, Ancak bu kadar, Telaşlı bir inleyişle fısıldar rüzgâra ve Kuru bir kül yangınında can çekişen duasıyla kutsar… Sorulmuyor, içi kan dışı mavi bir ses olan rahmetin, Neden şafak rengi bulutlardan süzüldüğü… Bir kamçı ki yazgının saltanatında, Bir diyar ki piramitlerin görünmeyen kanlı cenahında… Demedim mi, kervanın gövdesine dolanan Ölümcül kuşağın merhamet doğurup kan kusturacağını.. Karanlık gecenin eteklerinde ‘ahı’mı bile çınlatan Bir kâtibin yattığını… Kuyulara bürünürüm hisarımı yıksa bir aşk ne zaman Ölüme görünürüm rüyalarımı sarınca dağların duvağında açan sarımtırak hazan. Ah hasretin kokusunu sürünmüş narin dalgalar ah! Akşamda nihayetin inkılâbıyla sabaha erişemeyen Korkularım ah… |
Akşamda nihayetin inkılâbıyla sabada erişemeyen
Korkularım ah…
HARİKA BİR ŞİİRDİ..TEBRİKLER...SAYGILARIMLA