ŞUNUN ŞURASINDAbir kendime bakıyorum bir çerçevedeki resme orda tutuklu kaldığına seviniyorum bende hükmü kalmayan fasl-ı bahar geçmemiş yüzünde hadi, tuzlu suyunla sen, yine benim kirpiklerimi ıslat yak gözlerimi, bakışımı da gel, beni boşluğuna bırak yine rüzgârında, dağınık saçlarımı karıştır, daha bir dağıt... çıkmayan izini sürdün bir kez tenime hepsi bundan ibâret, fazlasını bekleme bil ki, sonbahar tadı olmayacak sabah kahvelerimde enin boyun sinle vuslat bilmezsin, kulağımda asılıdır bu küpe yeşili olmayan yerde belki sabah güneşiyle şakımayacak kuşlar basıp meskenini gecelerde, eşkıyan olacak yalnızlığın... ama sen bir ıslığı takıp diline aldırmayacaksın ve geçmişe ait, kara kaplı defteri asla açmayacaksın pişmanlık, soldurur elindeki günü de geçmemişse emelin önemli değildir nerde olduğun! güneşli bir bakışla pencerende ekmek ikramına hayır demez kuşlar akşamın esnemesine dikkat et / düşme içine varsın kırık beyaz olsun günün rengi yeterki, gözünden ruhuna dadanmasın kara sevi sun kendine kırmızı halılar ser yoluna avcı kulağı olsun kulağın köşe başlarını sarmasın korkular savaşlar zaferin olmalı hep kendine dönmeli yolun bir kafes darlığına bırakma kendini kapıdaki kilitte, sen döndür anahtarı çık /gir neşeyle içeri otur sallanan koltuğuna, ana kucağı gibi salla dur kendini büyümüş çocukluğunda korkacak ne kaldı ki ? aç içini dünya yolları, kan gölüne dönmüşken tümden ve eli kolu bağlıyken insanoğlunun yanacak ne kaldı daha? şunun şurasında senin gideceğin yeşil selvili köy /den, öte yol yok ki… Hâdiye Kaptan c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir |