Zülüften Salık Buse
Cezp ederken al gonca güneşi
Gül kızarığı alında sevda boy verir Sıla rüzgârları koklar teninden Düşürmeden tiryaki özlemini Nakşında ömrün billur ahvali damlar Gün yamaca geçer o vakit Gölgesi suya düşer de Resmeder yanık teni... Daldıkça cevahir sularına Nefessiz yol alır ömür kalyonlarında Yumulur kartal bakışlar Açılmaz olur gözlerin beyaza Uzak iskelelerde bitap.. Devrik bir gemi edasında... Sine-i muhaberatta sığınak bahar Gönül zindanlarında küften lal kelam suzinak makamından dide-i dille yakarış Hengâme koparır badelerde Sarı soluk fısıltılarında Boy boy başaklar yücelir... İliştir demir taraklarına imbatı Tara yokluğun saçlarını bir sabah Büyütüp derinden derine köklerini Çöz kolundan saatini zamanın Düşürüp koynuna kirpiklerini süzülsün hüznün ateşle dansı... Anımsanır kaç ah Kaç sefa kıt kanaate meftun Zülüften salınır bir buse Nemrut kadar asık Ilgar kadar pelüş zahire... Sayısız voltalar atarken karanlığa Başucunda ağırlarsın yalnızlığı Sarp dağlara yolcu edersin kendini Kuşanıp ateşten gömleğini Tutunup geceye Arşınlarsın devriyelerinde Kısır döngülerini.. Su da med Toprakta cezir Sesinde karnını doyurur usare Dalında buruk kırmızı lale Bakışları kırık keman telinde Evhamı burçlaşmış tükenmez hazzı sokulur buhran dili yettiğince Mızrabında İnler müntehir nağme... Dökülür omuzlarından yorgunluğun Yüzünü yalarda geçer sabah rüzgârı Bir yanın şafaklarda karaltı Öbür yanın uçurum kenarı Kopar gamzede ağıt Taş kesilirsin anlık gözlerinde... Bedestenlerde tıka basa nehirler Çağlayan boyu kilimde tezhip Dokunmak güle, nüansın da yaprağa Susmadan seslenmek derinliğince Gül tazeliğinde avunmak Kırmızıda heder olmak Dinlenmek yüreğinde öylesi Öylesine Ölürcesine... __Kelam susarda Gönül anar daima __ Miktarınca azap kaç renge figan Akçıl gökkuşağından sarı mavi yeşiller Kırmızıya gark gönül Kaç renk al kadar narin Payesinde çoğalırken ahular... |