“Anlatsam Yapamazsın Ki..!”Yeryüzü ne ummanlar görmüş ve solumuştu, Nefes can içinde candı, şehir hissiyatı gün be gün Canı ırak eylemişti Şems ve Mevlânâ, özün közünde Yananlar bunlardı, nefs, sofrada oruç eylerken Sessiz odalarda iki umman buluşur ve içini dökerlerdi Dökülen ten cenderesinin kırıntıları değil Belki fikir sancıları, belki vecdin koridordaki şahlanışı Kuvve-i manevi darağacında bulunamazdı, nefsin sükunetinde Sohbet-i canandı bu rayiha, ilmik ilmik örülen Sofra ve yemek, burnun ve boğazın ziyafeti değildi Kerra “fuad mutfağında” kendini hissedemezken “Kâl” ile meseleye yaklaşmak onlar için abesti Kapıyı tıklayan nefis yemekler ve ziyafetlere karşı Bir yudum su kafiydi onlar için, yanan ateş sönsün diye Zahiren, yananlar içerdeydi közünü belli etmeden Teselli verilmesi gereken insanlığa bir adet-i sübhani Tahdis-i nimet dile gelmeliydi sözden öte; ve öyleydi Konuşan Şems’ti tahdis-i nimet tecellisinde Bu nimetin mukavemetini ve elbisesinin nerden geldiğini Tecelli dudağını (?) sormuştu kuruyan telakkiye Kerra, geriye çekilmiş vadinin haykırışıydı: “Anlatsam yapamazsın ki..!” Bekliyordu dağdağalı (?) zamanı, bekliyordu içini dökmeyi Okyanusa içini dökmek nedir bilinmez..! Damla damla karışır ve erirse bir can, tecelli olunur Bakış kostümünde dörtte bir boşluk varsa bir cananda O elbisenin yamanması veya tamiri gerekirdi.. Şemsin tebessümünde bin meyve..! Ne kadar da uzağız senden? Odalar içindedir odalar.. odadaki vakarda vardır haykırışlar Halitası rıza yörüngeli olan kaldırımda, barikat bulunmazdı Fasl-ı müşterek.. engin iki ruh ve düşünce muvazenesi İlim bile yolda kaldı marifet merdiveninde Salkımlarda gözyaşı var, haşyet var, teslimiyet var Edep pencerelerinde takva panjurları var: Aşk-ı ledünni Bir tepsi helvadaki marifete, kazanlar dolusu aşk kaşıkları Emanetçisi ummanlar olursa kırılmazdı zaman ve mesafe Aşılırdı aşılması gerekenler.. kendini aşmışken Hayatta bir zahir vardır bir de bâtın, beden vardır bir de ruh Hayatın şerhini yapanlara, kitap sunamazsınız Kitabın cildinde şerh varsa, müellif ummandır Katrenin boyunduruğu, baş kaldırarak ummanı derk edemez! Eriyerek sıcaklığını hissedersin ancak.. kayboluncaya dek Belh’te bırakılan nefs, dünyayı dolaşsa da.. Kendini aşan bir cana, ne yapıyorsun diyemezsin? Şadırvanlara medrese kitapları da atılsa, zahiren (?) Mürekkebin sirkatinde emanet duygusu vardır Mürekkebe sorulan kalemin kıskançlığı, ilmin tevazusu Şems’in cevabı ise, hakikatin engin libası ve kainatın ziyası Şadırvana sorulan niçin böyle renkli akması Şems’in cevabı ise, gören gözlerin cilası Kerra’ya sorulan hasedin kaynağı ve ilimsiz vedia Şems’in cevabı ise, yakîne ermeyenlere yakın olunamaz. Buyurmuşlardı o gün: “Anlatsam yapamazsın ki..!” Gürsel ÇOPUR |