BEN BERFU (ATEŞİN KIZI)Ben Berfu!... Hevidanlı... Bir Köçer kızı... ... Süphan Yaylaları’nda bir konda doğmuşum. Zilan Deresi’nin kanlı sularında yıkanmış ve çeliğe su verilmiş misâli, kar soğuğunda terbiye edilmişim. Ondandır yay gibi sıçrayışım, ondandır sert ve dik bakışım! Namertlikle tanışmamış, mertlikle oynaşmışım!... ... ….. Acılı toprakların, sancılı zamanlarında doğmuş, dert dokulu türkülerle büyütülmüşüm. Özlemlerim, kara yazgılı toprağıma çakılıdır. Kimseler görmez, kimseler bilemez özlemlerimi… ... Düşlerimin, rüzgâr yeleli atları var… Kanatları kan kırmızısı. Ki rengini, doğup büyüdüğüm toprağımdan almıştır. Ben, zaten bu topraklarda hep acıyla tanışmış, acıyla yoğrulmuş ve acı tandırında pişmişim. Ben, ateşin de kızıyım… ... ….. Toprağımdan, uğursuz eller eksik olmadığı gibi, kan da eksik olmamıştır, zulümde… Ben, tarihin tanığıyım Zilan’da… Kâh Malabadi Köprüsü’nde özgürlüğü tatmış, kâh Tamara’nın adasında tutukluyum zindanda. Sinemde acı, bağrımda sonsuz dertlerim vardır… Kaşlarım keman yayı değil, sadaktan çıkmış oku atmaya hazır yaydır yiğidim. Onu, çoook iyi bilesin... ... Gözlerimin karası; ölümlere kara-kara bakışımın rengi Yüzümdeki Urfa yarası; doktor bilmediğimin resmidir... ... ..... Ben; semavere kar doldurup çay demlemiş, doğarken kundağına silâh sarılmış, Şurzan Ağa’nın kızıyım… Mekânım; Van’ın yaylalarından, Urfa ocaklarına kadar dayanır… Huduttan hududa atılan mızrak değilem. Ve beni yanlış tanıma, yanlış belleme. “Yirmidört boy, yedi koldan gelmişlerdenem.” ... Bu dağlarda doğmuş ve bu yaylalarda büyümüşüm. Ve bil ki, göçerim. Tanrı Dağları’ndan göçmüşüm... İz sürerek bu topraklara gelmiş ve bu elleri, yurt bellemişim. ... Akkoyonlular gibi yaylalarda at koştururken, sağdığım sütü, ateşe göstermeden içmişim… Ben, berilerin kızıyım. Zemheriyi de görmüş, cehennemi sıcakları da bilmişim… Zemheride donmuş ve bu topraklarda kefensiz yatan atalarım gibi, bu dağlarda kefensiz yatsam ne yazar?! Ben, birliğime el uzatanlara, imansızca saldırmasını da bilirim, namusuma ve toprağıma göz koyana da!.. ... Bastığın bu toprak, soluklandığın bu dağlar, beni çok iyi tanır… Onursuz yaşamamışım ey dost, kaderime razıyım. Dostuma dostluğu da bilirim, düşmana düşmanlığımı da. Dağlara hoyratça bakışım ondandır, bakışımla yürek yakışım, onurumdandır!... ... ..... Acılar, beni kesmez yiğidim… Ben, acıları tanırım. İmansız acılara ekmeğimi bulayarak yemiş, vicdansız acılarda, ayranı şarap belleyerek içmişim. Sarhoşluğum kudrettendir. ... Bil ki; beni bilmeyen, acımı bilemez. Acımı bilmeyen de, beni bildiğim gibi sevemez. … Ben; kilim dokurken sevda yüklü yüreğimle, derdimi kimselere ağlamamış, acımı ve ağrımı içime bastırmış, Nemrut eteklerinde, türkülere nağme eylemişim. Derdimi, kederimi de ağıtlarla beslemiş, fal tuttuğum yıldızlar, bir-bir kayıp giderken gecelerimden, yine de ümidi tüketmemişim. Ayaz gecelerde, yıldızları yorgan ederken bedenime, mavzeri başıma yastık eylemişim… … ..... Heybelerde sevgilerim, kilimlerde sevdalarım okunur. Acının izleri var yüzümde. Gamsız olamamışım… Gün gelmiş, sen bayram ederken takvimde yazılı olmayan günlerin sarhoşluğunda, ben bayramlarımda bile gülememişim. ... Adıma yazılan şiirlere; “güzel”, acıma yakılan türkülere; “dertli” diyorsun. Onlar, nice sevdalarda ve nice acılarda yazılmış, onu hiç bilmiyorsun… ... ..... Ben Berfu!... Hevidanlı... Bir Köçer kızı... Güneş, sinemde doğar. Ay hüznümde batar. Ateşlerde yürümüş, ateşte büyümüşüm. Ben, ateşin kızıyım!... Benden sorulur namuslu dağlar! Benden sorulur dertli kayalar! Ki bir bilsen, o dağlarda nice şehit ve nice kefensiz erlerim yatar! ... Türküler beni söyler, beni anlatır… Ve Nemrut’tan Süphan’a, hep adım yankılanır! ... ….. Yüreğin yanarsa bir gün, bu ceylân gözlü, bu kara kara bakışlı kızdan yana, beni acılarımla bilmeli ve beni, acılarımla sevmelisin! Beni, yiğidin özü Şurzan babamdan isterken; mertçe istemelisin! Yiğitçe ve severek istemelisin! Acılarımı bilerek istemeli, lekesiz sevgilerle istemelisin! Lekesiz sevgilerle istemelisin! ... Mehmet Cemal SAYDAM ______________________________________________________________________ ______________________________________________________________________ Köçer: Bu ibare, genel olarak "göçebe hayatı" yaşayan kitle, aşiret veya belli bir nüfusa sahip toplumlar için kullanılır... Göçer veya Koçar olarak da adlandırılır. Orta Asya göçlerinden itibaren, Türklerde böylesi gruplar mevcuttur ve hâlen de mevcudiyetlerini korumaktadırlar... Toroslarda, Ege içlerinde de göçebe hayatını devam ettiren bu toplulukların en büyüğü de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaşamakta ve "Köçer" adı altında hayatlarını idame ettirmektedirler. Şurzan: İsim olarak... Silâhşör. |
müneccim değil filozof değil, sn SAYDAM beyefendi'nin Allah vergisi özelliği gibi
yürek gözü g_örüyorsa karanlıkların ermişliğindeyiz demektir...