YÜREĞİN SIKILDIĞINDA, İSMİMİ FISILDA YETER... BEN MUHAKKAK DUYARIM...Sen, şimdi orada, yağmurda soğuktasın.. Bir gölün ötesinde, sınır boyundasın. Biliyorum ki, Van’dasın… Kuzgunkıran Geçidi’nden ötede, Bıroki’lerin yaşadığı topraklardasın... ... ..... Balaban’dan öteye estikçe fırtınalar, kar tipiye döner... Tipi, borana döner ve bedende dans eder titremeler. Dayanamazsın... Seni, üşür bulurum oralarda... Bitmez yüreğimdeki ürpertiler. Ve o narin tenini kaplayan soğuğun her zerresini, iliklerimde hissederim. Sonra, yakar beni soğuk-soğuk terlemeler. Ben, seni isterim... Seni ister ve; “ya beni de oraya çağır, ya da bana gel!” derim... ... ..... Aklımdasın sevda çiçeğim. Aklımdasın... Bir kurşun gibisin ve yağlı bir kurşun gibi yüreğimdesin. Ki, aklımdan çıkarmam hiç mümkün değil. Taaa şurada, aha şu bağrımdasın... ... ..... Seninle dolu ve de senden uzakta olmak... ... Sensizlik çok zor mühür gözlüm… ... Umutlarımın, yaprak-yaprak düştüğü zamanlarda, iliklere kadar yaşamışım acıları.... Ben acıları tanırım... Bil ki, iliklerime dek yaşarım acıları. O denli zor ki sensizlik, nasıl soluklanırım bu uğursuz kentte, ona şaşarım... ... ….. Oralarda, üşüdüğünü hissettiğim zamanlar oldu… Soğuğu aradım… Geceleri haram ettim özüme... Ve tattığın soğuğu tatmak istedim, bir olmak istedim titremelerinle. Ayazda gezindim üşümek için... ... ..... Seven bir kalbin ızdırabını, ancak seven bir kalp anlardı nur yüzlüm... Sen beni anladın... Ki sevdin. Bilirim ki, umut bile bağladın... … ..... Bir yetim, bir öksüz çocuğun, küçücük bir sevgiyi, küçücük bir sıcaklığı aradığı gecelere benzer gecelerim.... İşte o anlarda, çektiğim acılarda, telefonum çalardı. Sen olurdun telefonun karşı tarafında ve sesin yankılanırdı kulaklarımda… İsyana dönüşmezdi şüphelerim. Uyanırdı yüreğimde uyuyan kuşlar ve kanatlanmak için çırpınırlardı. Gel gör ki, tesellimin ilâcı, hep bu kadardı... ... ….. Bilemezsin... Bilemezsin o saatleri gülüm, bilemezsin… İşte o saatlerde, suyunu bulan çiçeklere dönerim. Bahar tazeliğinde kokmasa da, sonbahar havasında oluşurdu cennetim. Sesini duyarım ya, ”o yeter bana” derim... Bilemezsin gülüm, sensiz ne çekerim, bilemezsin… ... Bir kez gönül bağıma dikmişim ya türbeni, her an, her saat ziyaretteyim. Resimlerin önümde, baktıkça titremekteyim… Çaresizim nur yüzlüm. Çaresizim... Yüreğim prangada, işkencedeyim. Hep seni, hep seni istemekteyim. Ve bilirsin ki, sıkıldıkça o seven kalbin, ölümlere yenik düşmekteyim... ... ..... “Yüreğin sıkıldığında, ismimi fısılda yeter. Ben muhakkak duyarım” demiştim... ... İşte o gün, bu gündür ki, uykuyu tanımadı gözlerim. Uyuyamadım seylân gözlüm. Uyuyamadım... Gecelerce uykuyu tanımadı gözlerim... Hep seni, sesini ve haberini bekledim... Sesini duymak, yüreğinin sesini almak istedim... Korkar oldum gecelerden. Korktum uykulardan. Uykuyu tanımayan gözlerle sabahlar ederim ki, geceler boyu haberine nöbet beklerim. Gözyaşı şişem kırık, yüreğim kan denizi. Hasret duyduğum varlığın, uzak olsa da bana, hayâlinle dört duvar adaları süslerim... ... ..... Sen, şimdi orada, yağmurda soğuktasın. Bir gölün ötesinde, sınır boyundasın. Biliyorum ki, Van’dasın... Kuzgunkıran Geçidi’nden ötede, Bırokiler’in yaşadığı topraklardasın... … Sıkılmasın yüreğin ey ceylân gözlüm... Nerde olursan ol. İsmimi fısılda, beni an yeter. Ve inan anda bu can ,tenimi sesin için terk eder!... Unutma! Nolursun!... İsterse yollar, kapalı olsun kardan ve isterse, tutulu olsun eşkıyadan... İsmimi fısılda yeter... Ben, seni muhakkak ki duyarım. Gönülden gönüle köprüler kurmuşum muhkem yürekle... Uzak gönüllerin uçurumuna, yıkılmaz köprüler kurmuşum sevgilerimle. Ben sana ulaşırım. Ve inan ey ceylân gözlüm, yalınayak da olsa, olduğun yere uzanırım!… Mehmet Cemal SAYDAM |
izinsiz bir çalışma gibi, kaçak inşaat yani.
Yüreğin tam da orta yerinde mıhlanmış bir ismi mesela.
Vermiş olduğu rahatsızlıktan ötürü, hiç rahatsız olmazmısınız?.