YÜRÜYÜŞ
Elleri nasırlı kızgın bir köylü gibi çöktü üzerimize gece
Dağ ne kadar dağdı buralarda bilir misin ? Meşe ne kardar meşe Başı öne eğilmiş körpe bir kızın küskünlüğü çöreklendi bir anda ırmaklarımıza Oysa ki her ses haykırıştı bir zamanlar Şimdi hırpalanmış tüm dudaklarda bir suskunluk duruyor Saçları kırarmış Tahsin öğretmenin bakışlarında çamur bulaşığı bir ıslaklık ’Arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan çoktan geçtim’ diyor Sızının içine girdikçe Körleşiyor umut Ve durmaksızın uğulduyor bulantılı işkenceler Ama sen yine de kavalını susturma Erdal Ve sen Hicabi Dağıt ürküntüsünü demir parmaklıkların Açlıkla gözbebeklerin büyürken Sen yine kavgada diret olur mu Erkut ? Taşlarınız tunç sıcaklığında durmaktadır hala Ve toprağınızdaki nem İnancınızdaki tereddütsüzlük Yeni güne düşerken tohum Ve güneşi kucaklarken çekirdek Ben onurlu yaşamların savaşındayım Beni sonsuz sevdanızla sarın Buğday başaklarının arasında dilleri çatallanan engerekler bile kıyamet gibi bakıyor Doğa silkinip uyanıyor insan kımıldıyor Işık saçan taşlar gibi değil yıldızlar görüyorsunuz değil mi ? Kızıl bir şafak yaklaşıyor SARP ÖZDEMİR |
Ve toprağınızdaki nem
İnancınızdaki tereddütsüzlük
Yeni güne düşerken tohum
Ve güneşi kucaklarken çekirdek
Beni sonsuz sevdanızla sarın
harikaydı.
tebrıkler.teşekkürler.
var olun.