Buruk Bir Gün !içimde kifayetsiz garip bir duygu yüzümde ölüm yanığı derin izler hücre sızması cılız bir ışık gözbebeklerimde ve ellerimde bir demet süsen çiçeği, sana geldim ağız dolusu dualarımla, ayak ucu sohbete geldim bağışla! alışamadım sensizliğe şu an ne çok alıngan çocukken şımaran mülteci gamzelerim mermer renkli acıların istilasına uğradı haylaz mimiklerim göz çukurlarımda biriken medcezirlerle beyhude düşler kurup duruyorum senden sonra gelen her yarına silindi hafızamda senden önce kurduğum hakikatli düşlerim bozguna uğradı mateminle o nazlı didelerim o anı hiç unutmuyorum, dik duruşlu metanetli annem gözlerini kaçırarak ürkek bakışlarımdan başımı göğsüne basıp, korkma demişti titrek titrek o gün var ya; öyle soğuk öyle tarumardı ortalık ayça gecelere küstü, yıldızlar kör, gün sağır yanıyordu bütün coğrafya içimde ve çığlık çığlığaydı cennet çocukları o gün kesiyordu soluğumu saç köklerimden tırnak uçlarıma inen bir sızı çatırdayarak kopuyordu vücudumu saran kılcal damarlarım ve o gün, yitirdi anlamını tat alma duyularım o günden sonra, bu İstanbul var ya zehirli bir yılan gibi dolandı ayaklarıma ellerini aradım solgun yanaklarımda, saçlarımda nefesini sıcacık ve kaç bahar geçtiyse vedaımızın üstünden hep ölüm koktu burnuma, hep zulüm oturdu kaldı gözlerime güneşi kopmuş gökyüzü yüzüme katre katre acının evreleri her gün farklı bir kederin elleri okşadı saçlarımı yani anlayacağın çok zor günler geçirdim sensiz umutlar intihara kalktı bir bir, takatsiz ellerimde ama artık yeniyorum pervasız isyanımı yudum yudum sabrımla dikiyorum yırtılan umudumun kırık kanatlarını ve inan bana, dönmeyeceğini de biliyorum artık daha bir olgunlaştım, susacak kadar ölüme sen şimdi her zamanki gibi tebessümle dinliyorsun ve hala küçüksün demek istiyorsun bilsen ne çok büyüdüm, üst üste katlayarak yılları ah karların perisi, ıssız dağım, bitmeyen sessizliğim bak ellerimde bir demet süsen çiçeği, sana geldim hüzün karışık sevincimle ve buruk bir kutlamayla yüz sürüp toprağına kokun almaya geldim ardıç gözlüm, boynu bükük fulyayım yamacında asalet ruhumda açmamış gonca aralayıp cennetini, yüreğinde açmaya geldim azıcık soluklanmaya miski amber göğsünde ne çok kimsesizlikmiş kış bakışlı yetimlik dudaklarımı mühürleyen bir garip sensizlikmiş kalabalıklar içinde tek başınalık sığınaksız bakışlarla buğulu yaşamakmış korlanır korlanır tütermiş içinde küllenen ateş / gerçekmiş sen gittin ya… gülmeler ürperti oldu teminde, içimi irkiltti kuş uçmaları ellerimde haziran titremeleri olur olmaz eğildi boynum, yere düştü loş bakışlarım karların perisi, umudu vuran korkunç bir tufanmış gidişin bitmeyen ezgim, dinmeyen öfkem ve susmayan çığlığım göğsüme sıkışıp kalan uhdem içimde derinleşen sonsuz bir boşluk çoğalan çaresizlikmiş ufacık gözlerimde ah karların perisi… ölmeden on üç gün önceydi son babalar günün henüz durmamıştı mahzun gözlerinde zaman sönmemişti kandiller yarım kalan düşlerine tatlı bir huzurdun içimde, henüz bırakmamıştı ellerimi varlığın ve kopmamıştı uçurtmalara bağladığım mavi umutlarım o günden sonraydı ölüm dişlerini geçirirken hayallerime yarım kaldı baba kız masalımız yırtıldı yer gök ve söz bitti... sustu hayat ! 19 / 06 / 2010 / N_Erol Tüm babaların babalar günü kutlu olsun... Saygılarımla |
hele sevdiklerimiz uçup gittiğinde
bir kez daha ölür gibi olunur..
neylersin
doğum ...ölümün başlangıcıdır
saygılar