SES
geçit vermez dağların, geçit açmış tünelleri
nasıl duymayı beklerse lokomotif seslerini ben de işte öyle bekliyorum senin sesini. . . bazen sırtüstü uzanıp, gözlerim gökyüzünde ya da kulağımı dayayıp, paslı raylar üzerine gelecek mutlaka, gelecektir diye. . . . . . ah benim sevdiğim, ah benim üstüne akşam güneşi düşmüş yamacımda açan, dağ çiçeğim şimdi çaldığı ıslıkla kimi çağırdığını bilmediğim, bir orman sabahında yerlerde mevsim örtüsü, iğne yapraklı ağaç dallarında seni arıyorum, çifte kavrulmuş yalnızlığımla. /bir dalın daha basıldı üstüne duydun mu, ben değilim deme üzülürüm/ ah benim iki gözüm, ah benim hayırlara yorulmaz düşlerimin çözümsüzlüğü, kördüğümüm bir tutku kamçısı şaklayıp yüreğimde, uyanınca geceleri kan-ter içinde alfabesiz kalemimle boş bırakılmış, kareleri oluyorsun bulmacalarımın çaresizliği tazelenen sensizliklerimle. /soldan sağa iki değil kapının ardında biri var, sen değilsen girme içeri/ işte böyle canımın içi, işte böyle bütün sazlarımda senin notalarına vuruluyorum, mızrap gibi ama ne akortsuzluğum umurumda, ne de anlaşılmaz oluşu sözlerimin bir şimşek olup tam ortasından, çevirmezsen eğer gecemi gündüzüme, bil ki mavisi bile ölecektir denizlerimin. /sahi, sen bana hiç tarif etmemiştin, bu emzirdiğine mi benzer kıyamet/ vay sesi deli hasret, vay sesi hele şu kara kış bir geçsin de bahar gelsin diyen, ağır esaret bak bahar geldi de geçti bile, rengi solan dallar ve kuşlardan biliyorum görüyorum denizler dalgalarda boğuluyor, bulutlar gökyüzünde intihar ben su verilecek çelik gibi, sesini bekliyorum. . . . kayıp ada koylarının, koynundaki kayıp sular benden size geliyor bu fısıltılar, bu çığlıklar siz de duyun dağlar, taşlar, ormanlar. . . yıldızları kaybederken, gecenin karanlığında kimsesiz yakamozları boğarken, derin sularda belki bir ses, haydi bir ses. . . olur ya. . . Cevat Çeştepe |