44
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
3426
Okunma
Vurdukça ses geliyor, tahtasına çiviyi;
Vurdum vurdum geçmedi, anlamadım bu işi!
Patates diye doğrar, elindeki kiviyi;
Çok korkuttu titredim; acep geçer mi dişi?
Elinde çırpınırken vah zavallı kalemi;
Tutarsızdır kelamı, saçma sapan yazıyor.
Kendisi “çok akıllı” saf belliyor alemi;
Biraz pohpohlanınca, azıyor da azıyor!
Doğruyu söyleyince, “kibirli” olur adım…
Azıcık eleştirsem köpürür birden bire!
Güzellik niyetimdir kalitedir muradım;
Övüp kutlamak varken öldürdün yere yere!
Kim takar ki söyleyin, adi kıymetsiz yüzük?
Elmas ile kömürü, söyle bir mi tutalım?
Evir çevir lafları, sun bize ezik büzük;
Dök sayfaya içini okuyarak yutalım!
Yazar, bozar, dağıtır; caka satar millete!
Kaprisinden çıldırır, çamur tutmazsa kızar!
Enaniyet ehlidir, yakalanmış illete;
Küpte ne varsa bil ki, dışına hemen sızar!
Kargalıkta meşhurken, bülbüllüğe özenmiş!
Kim verdiyse eline, kıvranıyor mikrofon!
Anlamadım bir türlü, ne acayip düzenmiş;
Çalıyor ayrı telden, çelişir şiirle fon!
Kürek çekmiş garibim, yarım asır boş yere;
Acıyanda çıkmamış, zavallının haline…
Nara atar sarhoşça, ağzı alışık şerre;
Kim ağlar senin için; yan kendi ihmaline!
Bilmiyorum var mıdır kendine özgü tarzı;
Mahkeme duvarına benzeyen suratının?
Şeytani haykırışla titretir arşı,arzı;
Sende toplanmış isi; doğunun ve batının!
Mesnetsiz ifadeler, cümleler abuk subuk!
Yardın, sözle başları; kırık dökük anlamlar…
Sendeki müzmin yara, asla bağlamaz kabuk;
Vah zavallı üyeler, şiir var diye damlar!
Ayırt edemeyenler çınarla maydanozu;
Hani nerde farkınız sürüdeki koyundan?
Yetenek yok, elinde kelime kavanozu;
Anlamazlar hâlbuki, gölgen uzun boyundan!
“Usta şair”, “şaire”; “üstad” ile iç içe;
Her telde özge bir raks, her nabza ayrı şerbet…
“Üstadem” , “has şairem”, “şiirde kraliçe”!!!
Aman kaçın geliyor; tam tam ederken nevbet!
Kalmışsın tek başına, terk eylemiş sevenin;
Cüda düşmüş huzurdan; kahrına olunca ram;
Duyarsızlığı mıdır, kös dinlemiş devenin?
Çabalama beyhude, mutluluk sana haram!
Mânâ, pozdan çıkınca, yanar bir bir sözcükler;
Sazın söze uymuyor, neye yarar boş çaban?
Yazık, sana gaz verir, dalgalı gülücükler;
Kurtlanmış kalbin, kafan; yok ki başında çoban!
“Dilime dolanırsan, doğrarım dilim dilim”
Boş lafları dizersin, sanki büyük marifet!
Ayağa serilmiş de, yıpranmış eski kilim;
Yaptığın saçmalığı, gücün varsa tarif et!
“Cik cik” ettin olmadı, “gak guk” etsen olmaz mı?
“Gulu gulu” haline alıştık biz nasılsa…
Sesini dinleyenler saçlarını yolmaz mı?
Sallanan ibiğini çekse biri asılsa(!)
Dişi parlar hiddetten, gubarır telekleri;
Hindi sesi çıkarır, karga asaletiyle;
Sayamadım, duvara astığın elekleri;
Yattığı samanlığı yakar hararetiyle!
Ne yazdığını sorsan “hık mık” eder tıkanır;
Ölçüyü bomba diye götürür karakola!
Kafiyeye aldırmaz, boş anlamla yıkanır;
Gel, yiğitsen kafa tut, saldırır sağa sola!
Orjinal olmak için girer binbir kılığa;
At, yılan, baykuş sesi, birbirine karışır.
Alkış tutanlar da var, bu rezil saçmalığa;
Dilinde kepazelik, hamaketle yarışır!
Hiç kimseye bırakmaz ustalığı elinden;
Her yazdığı “şiirdir” yazmadan da duramaz;
Borandır, fırtınadır kaçınmalı selinden;
Hakikatte tek cümle, layıkıyla kuramaz!
Hani, felekten yemiş, kalbine uçan tekme.
Çelişkili sözleri başına bela olmuş;
“Tertemiz yüreklere fesat tohumu ekme”;
Diyene aldırmamış, kalbi gübürle dolmuş!
“Sana bir kulp takarsam kendine gelemezsin”
“Kopar kızıl kıyamet çıkamazsın ininden”
Cürmün ne ki zavallı, kefeni delemezsin!
Darbe yersen şaşırma, ta ki en derininden!
Ey ahmak-ûl hümaka, şuarayı laklakan!
Şiiri tahrifine zannetme ettim sükut;
Sükutun ziyadesi, hem zilleti hafakan;
Alemi saf belleyip, azma kebir-i angut!
Şiir diye alkışlar, duvar yazılarını;
Kudurur kıskançlıktan usta kalem görünce!
“Cam fanusla” aldatır, çarpar bazılarını;
Aklı başına gelir, defterini dürünce!
Ey kâri! Zannetme ki, bu çeşmede oluk var;
Kurumuş gitmiş çoktan, boş tarlanın başında!
İnsan sureti giymiş, kocaman “korkuluk” var;
İlim, irfan, hikmet yok; yıpranmış kumaşında!
Biz ne dersek diyelim, durmaz asla yerinde…
“Cehli mürekkep” desem, eksik kalacak sözüm.
Zanneder ki okuyan, “manası çok derinde”;
İyi bak, göreceksin, saçmalıyorsun gözüm!
Karakterin çok uzak, adaletten ve haktan.
Merhamet var mı söyle, şeytanın kitabında?
Artık ayırman lazım, manzumeyi nifaktan;
Kelime işkencede, biçimsiz hitabında!
Çapraz çapraz bu şiir, ölçüsünü sayda bul,
Çaban boşuna senin, bozamazsın nizamı.
Niyetin hizmet ise, anlaşırız gel, kabul;
Gençlere örnek olan, yıkar mı intizamı?
Hüznünü anlıyorum, saçına yağınca kar;
Beyhude yaşanmıştır, yoktur zira dönüşü.
Aman fazla ağlama; sonra makyajın akar!
Al sana canlı yayın; “bir yıldızın sönüşü!”
Neşe, sevinç, mutluluk, yenilir merakına;
Hırs ruhunu sarınca, belayı arar bulur!
Husumet yakışır mı, saçlarının akına?
İblisi dost edinen, mutlaka zarar bulur!
Denk olsa kalemimiz, tat verirdi atışma!
Lakin sana değmez ki, çabalarım boşuna.
“Yaş odunsun” çok normal, aman sakın tutuşma!
Devam edeyim eğer gidiyorsa hoşuna!
Murat CANBOLAT