3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1444
Okunma
’’Tekel işçileri nezdinde tüm İşçilere...’’
gülsüz dikenler batırıyorum tenime
düş çözümü bir rüyanın ilk hali çılgınlığım
inançlarımı yeniliyorum eskileriyle
olmazsa olmazlarım yüreğime yapışmış vazgeçmezliğim...
cellât olduysan bir kere
elini
bildiğin, inandığın kitaba bassan da
kabir böceklerinin çiğnediğinden daha fazla et öğütsen de
ağız kenarlarındaki zehrin akmasını durduramazsın
zira
sadıklığını bırakıp
köpeklikten çıkıp enik’leşenler dünyanın her yerinde aynı
çünkü bir kemiği iki köpeğin paylaştığı görülmemiştir hala…
geldiler!
gelenler
dalgalara diklenen kum taneleri gibi!
suya ilişen kız böceği misali konuveren gecekondulardandılar
parmak uçlarında fark yaraları
güvendiklerinden yana terk edilmişlikleriyle
alın yazılarını servis ediyorlardı kendileriyle bir yerlere
yaşanmışlıklardan
ve
bir saat sesi kadar çarpan döş’lerindekilerden hariç
ve
bir o kadar da
kendilerini
hatırlatacak kadar inatçı, ciddiydiler…
çünkü
biliyorlardı ki
‘’mutsuz insan hiçbir yerde fark edilmiyor/du’’
çünkü
biliyorlardı ki hak!
en çok hak ararken yakışıyordu insana…
öyle bir şey vardı ki onlarda
dokunsam
kirpiğimde donmuş
gözlerimde eriyip
süzülüp yere düşen iki damla yaş gibiydiler…
’’bakışları birleştiriyordu yıldızları günün gecesinde’’
teneke soba başında düşleriyle ısınıp
ve sabaha
bayat ekmek saklayan üşümüş çocuklar gibi
ısınıyorlardı!
yedikleri simitten dökülen susamdan olsa gerek
söndü sanıldığında ateş
yeniden alevleniyordu
onlardan gayrisini bilmiyorum...
sakarya meydanında çocuk ruhum koşar onlara
’’tanrılığına son verdim ilahların...’’
bildiğim
vicdanımın tek öğretisi hoşgörü ve sevmek
ve onlar
iflah olmaz bulaşmışlığımı bilmiyorlardı içlerindeyken
uğultularında
çığlıklarında
onlar bana küsse de ben onlara küsmedim
bir umudun peşindeydim hep
ezbere bildiğim
uçurtmalarımı saldığım gök aynıydı
hak!
böyle aranır dedim güneş kızgını karlara
görülenlerin evi meydanlara
bismil’li bir işçi bağlama çalıyordu rüzgâra
notalardan ölmeden çıktım
akıp gittim kanadığım an’lara
kendi ölümlerimize ekliydi törenlerimiz
hangi dili
hangi ırk’ı
hangi din’i görsem
o benim dedim…
çünkü
inandığın kadarsın
doyduğun
oturduğun sofra kadar
‘’sofra’nı vurdular...’’
vurulmuşluğumuzla yaşıyoruz şimdilerde
ilk harften son rakama hep brutüs
bu haksızlık onlara küçük, bize abaküs
silmemek için umudu havada asılı kalmış yüzlerden
baktığımda anladım
onların tanrılarına da benzemiyordum.
dedim ki
nasıl olsa yağmur, kar nasıl yağarsa yağsın hala bildiğimiz gibi düşüyor yere
ikram edebildiğim vazomdaki suçsuz bir bitkiye içirdiğim suyun miktarı
biline ki
işte bundandır çoktan katmışlığım önüme rüzgârı…
Kenan Can Yoldaşlar
23.01.2010
Ankara
5.0
100% (1)