buz mavisi/ gül kurusubiz de istedik pembe düşlerden sonra buz mavisi sabahlara uyanmayı fena mı olurdu alnımızdan öperek uyandırırken annemiz babamız açsaydı yan odada radyoyu aralanmış pencereden sokağa salınan türkülere karışsaydı kızarmış ekmek kokusu biz de biliyorduk sabahın erken vakti en güzel sesin çay bardağında dönen kaşıktan çıktığını bir de kuşlar elbet/ cıvıl cıvıl öten kuşlar... anne yoksa/ yoksa baba türkü söylenmiyorsa radyoda ve çay kaşığı dönmüyorsa bardakta insan fark etmiyor buz mavisi sabahlarda öten şen şakrak kuşlar olduğunu neyimiz eksikti ötekilerden bilemedik de neyimiz fazlaydı ezberlemiştik ağrımız/ sancımız/ yürek sızımız ki bu sızı öksüzlüğün sızısıydı daha bir derinden gelirdi/ en derinden... bu sızı yapmıştı bizi iki bedende tek yürek ve bir yemin ki dilimizde pelesenk; biz benzemeyecektik kimseye ve kopmayacaktık birbirimizden ölünceye dek sırf bu sızı yüzünden sırf bu yemin yüzünden ötekilerden daha erken öğrendik dışımızdaki derdin çaresini içimizde bulmayı biz de istedik buz mavisi bir günü sindirip tenimize gül kurusu akşamlara kapanmayı oysa kapanmadı gözlerimiz incecik damlaları dökmeden evvel bir de yağmur elbet bir ninni gibi usulca dokundukça camlara biz de istedik gül kurusu düşler kurup uykulara dalmayı biz bildik ki öz bir anne öpmedikçe o nazlı yanakları işitmezdi kulaklar yağsa da yağmur ninni misali/ sabahlara dek... bozmayacaktın yeminini ah!.. beni bırakmayacaktın biz seninle ikimiz kalbinde üvey acı ağırlayan çocuklardandık söylesene şimdi bana buz mavisi mi/ gül kurusu mu yoksa katran karası mı senin vicdanın ne renk? JD |
yüreğine saglık
kalemin daim olsun
mutlu kal........