sumrusuna sürüldüm intiharların karbon monoksiti bol şehirlerde ciğerlerimin içtiği rüzgar parmaklarımda tetik, düşlerimde uçamayan balonlar rüştünü inkar etmiş bir tarih tutanağında dinime ruhsatlı kaypak tanrılarım var korunaksız lahitlere ölüyorum soruşturmalar, kuşatmalar, karartmalar… ve gözlerin kahpe bir intikam sonrasını çağırıyor benimse tenimde dibi tutmuş yalnızlıklar dört yanı çevrilmiş ihanetlerden geliyordum kirliydim, terliydim ve memnu düşlerin kaçağıydım adımı arananlar listesinde en başa koydular bilmiyordun
ekim miydi kasım mıydı anımsamıyorum konteynırlarca çöplük soludu piçliğim çünkü ben aşkın yalandan peydahladığı döllerden doğuyordum kafa kağıdımda sorgusuz şerh edilmiş hiçliğim ve saç diplerimde zuhur eden kar değil yıllardı inatla her fail-i meçhulü tırnaklarımdan biliyordum bileklerime zimmetli sembolik façalarım vardı ölgün, gri ve okunaksız layihalar ağladı şehir hücre evimin kapısı maviyi soluyamayacak kadar dardı gemilerini yaktığım bir ülkenin sınır boyunda raylarında bilediğim korsan acılar yürüyordum duymamıştım adını hiçbir sorgu ayininde duysam gammazlar mıydım seni / yasal işkencelere bilmiyordum ah kabzası elinde kırılmış bir mavzere benzedim kırıktım, döküktüm ve ırmaklar boyu şüphe kuşandım gözlerimi bir şiirin darağacında sallandıracaklarına ant içtiler bilmiyordun
revolverlerce vuruldum bir öğle vakti gözbebeklerimin mazgalından sızan metal değildi ihbarcımdın / önce teninle sonra tininle yüzleştim ve ben seni sevdim diye bu şehrin tüm surları aşka eğildi sana bir şiir büyüttüm sevgili yasla başını imgelerine ve ağla istedim ağlamadın senin ideolojinde gözyaşları legal değildi kim bilir belki de damlalara engel kurşundan çehren vardı ve ben canlı bomba oldum tüm kutsal kitaplara ihbarcımdın/ önce etinle sonra itinle yüzleştim parçalanmaya muktedir ucuz pantolon paçalarım vardı soğuktun, sığınaksızdın ve mattın oysa ben imzasız tüm mektupları adressiz gözlerine attım işgal gecelerinde basıldım iptim, demirdim, coptum 0 rh negatif sızıntılarıma tuz bastılar bilmiyordun
düşünüyordum / öyleyse yoktun* darbe gecelerinin sabahında sokağımda büyüyen ıssızlıktın cuntanın, mavzerlerin ve apoletlerin gölgesinde sızım sızım kontrgerilla soluyan bir intihar bildirgesi ve bileklerimin ihatasındaki kelepçeler kadar yalındın sonra yaprağı döküldü tüm kirli sarı hazanların tarih: ocak iki bin on mahal: yirmi sekiz şubattan arta kalan tank yolları suç: komünist dudakların faşist bir tenle illegal buluşması ki sen / gereğinin bile düşünülmediği bir gerçek kadar talandın teninde ucuz fahişelerin lepralı kokusu etrafa dağılmış peçeteler sevişmekten arta kalan utanç balyaları ve bedenimde kurumuş meniler kadar yalandın saçlarının barikatsız mağaralarında tutuklandım barandım, borandım, diş etlerinden sızan kandım sorgu odasında adını itiraf ettirmeye çalıştılar bilmiyordun
ateşle sevişmek çeliğin kaderiyse su ne yapsın süngü namluya, kurşun tetiğe sürülmüş bin kez dışarıda kahpe bir mevsim/ dışarıda hezeyan içimde baldırından vurulmuş bir kurt uluyor geceye fikrimde ağır ağır ölmekte ongunlar, totemler ve çok sanrılı dinler derken sen gelirsin hep gelme demek isterim / diyemem / gelirsin tanıdık bu koku / ter, parka ve tütün… soyunduğum temiz çamaşırlarım kadarsın ellerin tüm fahişe cesetlerinin faili susmak, kahretmek, küfretmek hangisi vurur adamı parmaklıkların ardında üşüyor dudağın beni hep bu sancılı görüş günleri öldürür kaç / infilak etmek üzere dilimde adın onlar kokumu teninde yakalamadan önce kaç sağım solum belli değil savunmasızım, kararsızım ve hep sana çıplağım içime sana ait olmayan bin tohum atacaklar bilmiyorsun
rayihalar artık mor dağlara küskün susku döner başım / kulaklarımda farelerin senfonisi hücremin temelini kazdıkça terine çarpıyor tırnaklarım yemin verdim söylemem adını şuh bir şafağın buğusunda ilk fırsatta kaçacağım düşecekler ardıma anons geçecek ajanslar / üçüncü sayfalara basılacak adım ığrıplardan sıyrılacak ihtilal türküleri kaçacağım bir şiir büyüyecek özgürlüğün kaleminden dipnotlarca bilinmeyen bir dilde adını yazacağım sonra çarpacak bir ekip otosu en “sen” yanıma can kafesimden kuşatılacağım… yılgınım, yorgunum üstelik yaralıyım bilmiyorsun... yüreğinin pasını bileklerime saracaklar bir şark masalı daha tükenecek garp rüyasına onlar sevmeksizin sevişmenin ızdırabını ve dimağımızda kalan elmanın yasak tadını hiç anlamayacaklar puştluğuna gömülmüş bir şafak vakti yaka paça hücremden alacaklar beni rezil / beni rüsva / beni düş(ünce) suçlusu sayacaklar belki ürkecek, belki korkacak belki de ağlayacağım yanıma bir imam ve iki asker koyacaklar ah beni utanmaz bir devrin şaşaasında şakaklarıma dayadıkları ve gözbebeklerinden parçalanan kehribar sarısı bir şarapnelle vuracaklar...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
şark masallarında ölüm / manifesto şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
şark masallarında ölüm / manifesto şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
*** ---dinime ruhsatlı kaypak tanrılarım var ---ki sen / gereğinin bile düşünülmediği bir gerçek kadar talandın ---kaç / infilak etmek üzere dilimde adın ---yemin verdim söylemem adını şuh bir şafağın buğusunda ilk fırsatta kaçacağım ---bir şiir büyüyecek özgürlüğün kaleminden dipnotlarca bilinmeyen bir dilde adını yazacağım ---ah beni utanmaz bir devrin şaşaasında şakaklarıma dayadıkları ve gözbebeklerinden parçalanan kehribar sarısı bir şarapnelle vuracaklar... *** Dağarcığınız o kadar zengin ki,istediğiniz sözcüğü istediğiniz yere koyuyor ve istediğiniz gibi anlamlandırabiliyorsunuz. Ve ben bu zenginliğe hayranım.Birbiriyle çarpışıp duran zıtlıklarla örülü duygulara,isyanı,ihaneti,sevdayı,korkuyu serpiştirebiliyorsunuz.Karanlık, derin sularda,dalgalardan hem korkmak,hem sevmek gibi.Sevdayla ölümü,inançla zaafı harmanlamak gibi...
Şiir gibi naif bir patikada hızlı ve süratli(bir o kadar da sert)bir dil... Bir başkaldırı (isyan şiiri gibi)
Sakın yanlış anlamayın efendim ama şiiri okurken bir an kendimi Ahmet Kaya'nın şarkılarında zan ettim (ki bir çok şarkısının sözü Yusuf Hayaloğlu,Nevzat Çelik,Atilla İllan'a aittir)
yüreğinize sağlık efendim saygılarımla muhabbetilen
FIRTINADAN ARTA KALAN tarafından 2/8/2010 12:03:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
ve bileklerimin ihatasındaki kelepçeler kadar yalındın
Bu dizenin dışında eğreti duran, yerini yadırgayan, manasına dar-bol gelen bir tek kelime dahi yoktu. Şiirdi.
Bir aşkın özetinden hareketle, bir devrin, bir devrimin kıyısından geçerek, hayatın dolayımından beslenerek damla damla biriken bir şiir.
Yukarıdaki dizeye reddiyemin sebebi de, şiirin genel akışı içiresindeki mantığa aykırı durmasındandı, yoksa Şair "bileklerime kelepçeleri hapsedecek kadar, kelepçeleri bileklerimle kuşatacak kadar özgürüm ve de asi..." diyebilir ve biz de bunu kabul ederiz elbette..
Şayet öyle düşünerek yazmışsa şimi de içimden "aferin şiir !.." demek geldi..
İlk satırı gözlüksüz okumaya çalıştım “Samsuna sürüldüm” diye başlıyor, ne alaka dedim. Böyle bürokratik yakınmalarla dolu satırlar onun tarzı değil, bir yanlışlık olmalı her hal.
Gözlüğü takınca işin rengi değişti.
Ayşecik burada “Milan Kundera” ya nazire yaparcasına “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”ne inat “Yokolmanın Dayanılası Ağırlığı”nı otopsi masasına yatırıyor canlı, canlı. Elindeki neşteri önce iyice steril olsun diye nitrik asit kazanında bir güzel terbiye ediyor. Akabinde taşa sürüp bir güzel ağzını köreltiyor, yetmiyor; atıyor kızgın korların içine, yetmiyor akkor olmuş çeliği birde çıplak elleri ile tutup sonra direk şah damarına, bir ileri bir geri.
Fon müziği olarak eski bir plak seçilmiş, bir yüzünde rast makamından bir şarkı “Batan gün kana benziyor”. Öteki yüzünde ise şarkının makamı hicaz “İnleyen şu kalbimin sesini ağyâr duymasın diye”
“E gız” bari kendine acımıyorsun, ahan bak buraya yazıyorum yarın sigaraya başlamazsam ne olamayayım.
Benden naçizane tavsiye; eğer ki çek karşılıksız çıktıysa ciro et, yaz arkasını gitsin anasını satayım. Anladun oni ;) Tebrikler
Yani ne söyleyeceğimi bilemiyorum bu şiirin yanında kasketim olsa çıkarır selam dururdum .gerçekten şiiriniz bütünüyle insanı içine çekiyor ve öyle güzel etkili bir dil kullanmışsınızki, esir ediyor kelimeler kendine ayrılmak istemiyor yürek bu şiirden. Birazdan hava kararacak , Birazdan puşt namlular görünecek karanlığı fırsat bilip . Ve ben bu esmer eşkalimle şu köşeyi dönemem .
susmak, kahretmek, küfretmek hangisi vurur adamı parmaklıkların ardında üşüyor dudağın beni hep bu sancılı görüş günleri öldürür kaç / infilak etmek üzere dilimde adın onlar kokumu teninde yakalamadan önce kaç sağım solum belli değil
Bir defalik degildi Aysegül, birkac kez okumak gerekecek, derinligi, asiligi ve imgeleriyle tam sana yakisan bir siir yani 10 numara ama birkac kez okumadan o derinligi hissetmek zor. Tekrar daliyorum... Tebrikler dost...
merhaba güzel insan yine günümüzün destanını yazmış yüreğiniz. yine ayazlarda kalmış kuşlarınız sevgi ve aşkla kalınız yaşama olan direnciniz hiç bitmesin umutla kalın
önce kardeşlerini kirletti gurbet öfkeyi kanla besledi namlular çiçekler açarken hayatın bağrında çocukların gözü önünde katledildi bahar
ah can... şiir geceye damgasını nasıl asice vurdu. ama öyle tatlı bir asilik varki şiirde ne şiirin uzunluğu gölgeleyebiliyor bu tatlı sevimliliği nede günün yorgunluğu. ne hızlı soluk almadan geçtim dizelerden ben bilirim. yarın gün içinde tekrar okuyacağım dinç bir şekide şiirini, ama tebriklerimi peşinen bırakıyorum sayfana, müsaadenle şiir seçkimdedir.
titredim.. defalarca dinledim. titredim.. titriyorum
yorum yazamam ben bu şiire, bu kaleme, bu yüreğe...
yazamam yorum bu içtitreten sese
NASIL YAZABİLİRİM Kİ
şiir aldu her yanım
şiirle dondu kanım
yapmak ne mümkün
şimdi başka bir yorum
anlasanıza
titri_YORUM
....
....
titri_YORUM
titri_YORUM
titri_YORUM
titri_YORUM
titri_YORUM
.................