SUSKUNLUKyalnızlığı kucaklıyorken suskunluk bekleyiş.. işte öylesine deli bir yağmur zaman rüzgara değiyor, rüzgar suya suda kırılan ışık oluyor zaman ve saplayarak göğsüne bütün aynalarını paramparça bir suret oluyor yangınından külüne dönüyorken anılar buğulu bir soluk olup kuşatıyor yolları kum taneleri gibi üşüyüp düşüyor sözcükler dağılıyor, seviç de öyleydi, keder de ve hüzün bulutsu sesimdi benim uçurum suretlerinde parçalanan gölge anlamını yitiriyor bütün öpüşler, renkler kül oluyor ve belleksizlik olup çıkıyor bekleyiş hoşgörü olan ne varsa yaşadığımız, ömrümüz diye yalnızlık oluyor, kocaman gözleriyle geceyi kemiren bir dağ suskunluğu dolaşıyor kanımda dudağımda ki ıslıksa yorgun ve yaralıdır ırmaklar gibi çatallaşıyorsa da göğsümde çığlık, dalgınlaşıyor kanımda, dağ suskunluğu var yalnızca suskunluk diyorum, suskunluk- da, bir dil, bir anlatıcıdır oysa İnsan’ın da olsa, Doğa’nın da M.H aralık-2oo9 |
Halkı, dağı, rüzgarıyla susmuş bir ülkenin uğultulara gebe suskunluğundan daha net ve daha berrak bir dil olamaz...
Suskunluk aslında sağır bir vahşete sesleniştir; çırılçıplak ve bütün coğrafyalardan haykırarak..
Şair yok olmaya, unutulmaya ve hiçimsenmeye mahkum edilmiş sessizliğin aslında anlaşılması gereken tek dil, ağlanması gereken tek ağıt olduğunu şiirsel bir eda ile anlatmış..Ruhu ve kalbi sağırlara karşı bir çığlık olamıyor, bir dil olamıyor suskunluk.. Vahşete karşı nükleer başlıklı bir silah olamıyor.. Hoş şiirin böyle bir amacı yok; çünkü sağırların sonu kirlidir ve şiir kirli olan herşeyden uzaktır: sadece seslenir kendi dili ile..
Selam ola şair..