Zümrüd-ü
Duran bir saatin
tedavisi gibi duvar üstü kalmışsın yalnızsın eskimiş ölü bir yelkovan o rahatla buhulu bir akrep ne gördüğümü bilmeden uçan kanatlarıma ilmini ver mavi kuşa rengini göğe bulutları beyazla nehirleri ve vadileri aş tepelediğin tozu toprağı yut Bülbüller şakısın dikeninden vazgeçip kırmızı gülleye koca bir hiddet sun batıyorum dalga vurur tekneme okyanus dibinde tekrar tekrar yutkunuyorum tıpış tıpış yürüdüğüm emzik günlüğümde yazılı çizgili suratım çizgili suratsızlığım yaralı bereli kan revan efendim sağa sola dağılan kol ve bacaklar kan revan içinde yine mi birileri ziyafet veriyor anlamıyorum Kartallar asilleşiyor dağlarına kaçıyor arkasına dönmeden günler yüz üstü evvelden yine çöküyor diz kapaklarım yere başım eriyor yollarda üşüşüyor başıma baykuşların geceliğine sarılır gibi sıyırıyor nasırlı eller o düzgün olmayan röntgenlenmiş tenini dokunuyor zümrüd-ü Yedi vadi üzerinden tüyler geçiyor ırmakların dilinde dedikodu başlamak üzere üç-beş hatun koltuklarına yerleşmiş kahvelerinle dandanakan fısıltıları efendi duyuyor musun? top, tüfek harbinde bir sen kalıyor bir vicdan bir tek dostum kalıyor bir tutam pantalon yaması elinde çocuksu bir ifade takınıyor göğüslerini sapıkça sergileyen anne karanina duruşundan uzak kalmışsın gözümden yanağıma dudağıma yere kadar kanıyor o geçer dediğin ağrıların dikişleniyor kabuk tutuyor üstü örtülü bir masa tahtadan cansız tutar dediğin uhular çıt kırıldı et ve kemikten hayatım zümrüd-ü yaşayan bir kafatası mıyım ben Emre Evren YALÇIN "benimle olma! benim ol, benim..." |