çünkü aşıktık...sen bir zamanlar korkar adım ölürken bizden… biz bir zamanlar… bize (ait) kederinden başka bir şey bırakmadığın vasiyetinden sana ait siyah-beyaz bir fotoğraf çalmıştık. hakkımız değildiyse de inan… hiç utanmamıştık zira/ hiç değilse yaşadığın yâr’dan yazarsın belki diye günü geceye/ geceyi düne ağlatan sabrımızın bamteline… tırnaklarımızın en kırgın ucuyla dokunmuştuk bir kere bin kere konuşmuştuk sonra biz bunları kederimizle karşılıklı oturup da her gece/ inan her gece… ve yazgımıza aldırmadan kimselere çaldırmadan yani siyah-beyaz servetimize gözümüz gibi bakarak… aramıza vaktiyle dizdikleri kentleri bir yana bırak köy- kasaba -bucak!.. hem bir sokağın bu ucundan başlayıp ta öbür ucuna kadar/ bucak bucak dolaşarak yormuştuk ağzımızın içindeki mavi-yeşil soruyu: “sizce bu gözlerin rengi ne?” biliyor musun yalnızca arkamızdan gülmediklerini yanaklarımızdan düşen kırmızı gülleri yerlerden yaprak yaprak toplarken düşe kalka; yola yeniden koyulduğumuzda anlamıştık… ama dünya küçücüktü ve yeminliydik ve deliydik ve bulacaktık cevabı gözlerimizi… mavi-yeşil bir denize/ sora sora tabanlarımızı yora yora/ zorla kavuşturacaktık! şimdi hâlâ kederimizle oturup konuşuyoruz da bunları ne tarafından baksak hep o meczup kanaate varıyoruz biraz buruk… çokça korkak… sen o zamanlar koşar adım ölürken bizden… biz tüm zamanlar boyunca hakkımız olmayan siyah-beyaz bir günahın elleriyle her saniyesi hakkımız olan rengârenk bir hayat yakmıştık! JD |
Bu ne derin bir Şiirdir böyle... pes ki, pes...
Sheakspeare... ve siz... asla ayrı dünyaların insanları değil siniz...
USTALIĞINIZA ve SANATINIZA
SAYGIM SEVGİM HER DAİM