kefenkim yakalayabilmiş ki mutluluk kelebeğinin her iki kanadını/ indir şu silahını! dikeni çıkarttıktan sonra yere silkip kanını; kim koklayabilmiş ki gülü/ güle sitem etmeden... çek parmağını tetikten! söylesene... kim düşmemiş/ bilmeden çaresini çaresiz dediği derde/ dur hele... dinle! ölüm acısını tatmamış/ bi Allah’ın kulunu göstersene! kime dar gelmemiş bir gün geniş geniş sokaklar... kimin içinde sızlamamış ayrılık kim borca gömülmemiş en azından bir kere/ hem de gırtlağa kadar! haklısın elbet... evde çoluk çocuk çok bir gün varsa sofranda sıcak somun/ bir gün yok! kaç zamandır gülmedin kim bilir kaç gece... kavuşmadı uykuya/ kara gözlerin... iyi de serin olacak mı için çekip gidince sevdiklerin... evdekiler... kahvedekiler... saksıda çiçeğin/ kafeste kuşun ağaçların/ mavi göğün karın be!.. onca yıl bir yastığa baş koyduğun! başında güneş ayaklarında toprak yağmur eken bulutun tutun işte oğlum... birinden birine tutun! onlar için mecbursun yoksa zaten niye ki bunca acı/ bunca zahmet bu emek neye? ebat belli/ renk belli altı üstü dört metre ille de ve ille de bembeyaz bir kefene! yaa Mustafa... işte böyle. JD/narçiçek/2000 |
Birebir tanıyor olsaydınız beni
yaa, şu adama iki satır bir şey yazayım deseydiniz; ancak bu kadar kusursuz anlatabilirdiniz
Ha Mustafa, ha ben... neticede Adem oğluyuz... isim önemli mi ?
USTALIĞINIZA ve SANATINIZA
SAYGIM SEVGİM HER DAİM